Obezite ve Psikososyal Faktörler

Psikoloji kilo alımında önemli bir rol oynayabilir: birçok kişi strese, öfkeye, üzüntüye, açlık veya beslenme ihtiyaçları ile ilgili olmayan diğer duygusal etkenlere cevaben aşırı yer.

Obezite ve Psikososyal Faktörler

Psikoloji kilo alımında önemli bir rol oynayabilir: birçok kişi strese, öfkeye, üzüntüye, açlık veya beslenme ihtiyaçları ile ilgili olmayan diğer duygusal etkenlere cevaben aşırı yer. Gıda sosyal etkinliklerin, çocukluk anılarının ve psişenin karmaşık ve sıkıca dokunmuş bir parçasıdır. Gıda hemen hemen tüm özel günleri ve olayları kutlamak amacıyla kullanılır. Doğum günleri pasta ile kutlanır; bayramlarda bolca şeker veya et yenir, yılbaşında hindi tüketilir. Hatta romantik randevular bile yemek etrafında şekillenir. 

Gıdalar, vücudun doğal ağrı kesicisi olan endorfin ve ruh halini düzenleyici beyin kimyasalı serotonin salgısını tetikleyerek ruh halimizi de etkiler. Maalesef, bu gıdalar (çikolata, karbonhidratlar, tatlılar) sadece ruh halini yükseltmekle kalmaz aynı zamanda daha fazlasını yemek istemeye yol açar. 

Bu tür "duygusal yeme”, eğer stresli bir hayat sürdürüyorsanız veya çözümlenmemiş duygusal sorunlarınız varsa, önemli ölçüde kilo alımına katkıda bulunabilir. Zayıflamaya yönelik herhangi bir girişim, sorunlar giderilinceye kadar başarısız olacaktır. Kilolu insanlar gıdaları sakinleştirici olarak veya bir ödül veya sevgi yerine kullanıyor olabilir. Başka kişiler de can sıkıntısından veya gerçek hayattan kaçış amacıyla yerler. Hepimiz acıkma harici nedenlerle gıdalar tüketmişizdir. 

Kaygıyı rahatlatmak veya daha iyi hissetmek için ara sıra olan "duygusal yeme” tamamen normaldir. Fakat bu aşırı yemeye, önemli ölçüde kilo alımına veya kötü beslenme seçeneklerine dönüşüyorsa,  duygusal yemeler sağlığınızı ciddi şekilde etkiyebilir. Gıda altta yatan psikolojik problemlerden kaçmak için bir alternatif olabilir. Bu gömülü duygular da sağlığınız için zararlı olabilir. 

Can sıkıntısı ve yalnızlık gibi durumlarda, yemek yemek duygusal boşluğu doldurmanın en iyi yolu olarak görülebilir. Can sıkıntısını önlemek ve anlamlı ilişkiler geliştirmek zaman ve çaba gerektirirken, yemek yemek kolaydır ve çaba gerektirmez. Can sıkıntısı, korku, öfke, depresyon, kıskançlık ve diğer duygular hayatın normal bir parçasıdır, fakat bunları gidermek için yenilen gıdalar daha iyi hissetmek için uzun soluklu bir çözüm değildir."

Bu bağımlılık modelleri erken yaşta kurulabilir. Konfor için, dikkatini dağıtmak veya eğlendirmeye teşvik etmek için, çocukları tatlılar ile beslemek, hem vücudun hem de beynin destek için gıdaya (özellikle basit karbonhidratlara) yönelen kimyasal ve davranışsal yollar geliştirmesini destekler. Bu model hayatın ilerleyen aşamasında ölümcül olabilir. 

Stres de beyinde, tatlı şekerlemelere karşı bir istek oluşturan biyokimyasal değişikliklere neden olur. Rockefeller Üniversitesinden, Sarah Leibowitz, Ph.D., kortizol üretiminin (stres esnasında böbrek üstü bezler tarafından salgılanan hormonlardan biri), nöropeptid Y adındaki beyin kimyasalın üretimini uyardığını söylüyor. Bu kimyasal vücutta tatlılar ve nişastalı gıdalar için bir istek başlatıyor. Bir şekerleme veya benzer gıda tüketerek bu arzuyu tatmin ettiğimizde, nörokimyasal alarm yatışıyor ve kendimizi daha iyi hissediyoruz. Ancak bu istek sabah başlarsa tüm gün tatmin edilemeyebilir ve gün boyunca kişinin canı tatlı şeyler isteyebilir. 

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye