Kişinin kansere yakalandığında ne yapabileceğiyle ilgili belki de en iyi cevap Neal Dublinsky’ın öyküsünde yer almaktadır. O zaman 24 yaşında, Los Angeles’ta avukatlık kariyerine yeni başlamış olan Neal’a, Hodgkin olmayan lenfomanın en ileri evresi (evre 4) teşhisi konulmuştur. Şişkinlik yaratan tümör tüm karnına yayılmış ve akciğerlerinde sıvı biriktiği görülmüştür. Neal "Teşhis konulduğunda çok şaşırmıştım ve büyük acı içindeydim. Doktor yaşamak istiyorsam kemoterapi almam gerektiğini söyledi. Bu konuda yeterince bilgili olmadığımdam evet dedim” diyor.
Neal dört ay boyunca kemoterapi aldı. Tedaviler tümörü küçülttü ancak gerileme kısa süreli oldu. Ayrıca travma yaratan yan etkilere sebep oldular. Bunların arasında saçlarını tamamen kaybetmesi, zehirlenme hissi ve mide bağırsak sorunları yer almaktaydı. "Bu süre zarfında 6 farklı ilacın agresif bir kombinasyonunu almaktaydım ve üç haftada bir daha fazla kemoterapi alıyordum. Sonrasında tamamen elden ayaktan düşüyordum; bir dahaki tedaviye gittiğimde sonuç daha da kötü oluyordu” diyor.
Dördüncü aydan sonra Neal üç hafta daha ışın tedavisi aldı. "Işın sadece bir dakika sürüyordu ancak bir saat içinde çok kötü hale geliyor, öğürmeye başlıyor ve katı gıdalar yiyemiyordum” şeklinde anlatıyor. Günlük ışın tedavileri bittiğinde Neal kendi kemik iliğinin kullanıldığı bir kemik iliği nakli ameliyatına girdi. "Hayatımın en kötü dönemiydi ama bittiğinde iyi olacağım gibi görünüyordu” diyor. Ancak sadece dört ay sonra leğen kemiği bölgesinde, sağ böbreğine baskı yapan yeni bir tümör oluştu. Bu noktada Neal’ın tüm doktorları daha da şiddetli kemoterapiyle biraz daha yaşamasını vaat ediyordu ancak tamamen bir iyileşme umudu yoktu.
Neal modern tıbbın kendisi için yapabileceklerinden ümidi kesmişti. "Kemik iliği naklimi yapan kişi nakiller hakkında her şeyi biliyor ancak diğer tedavi seçeneklerini hiç bilmiyordu. Tüm doktorlarım bu şekildeydi. Niyetleri iyi olsa ve kendi alanlarında uzman olsalarda hiçbiri tüm tedavileri birleştirip büyük resme bakamıyordu” diyor. Vazgeçmektense Neal alternatif tıp kuruluşlarıyla iletişime geçti ve bolca okuyarak kendini, bulduğu tüm alternatif tedavi yöntemleri konusunda eğitti. Ayrıca keşfettiği tedavileri almış olan hastalarla konuşarak tecrübelerini öğrendi.
Neal özellikle modern tıp eğitimi almış Dr. Stanislaw Burzynski tarafından geliştirilen antineoplaston terapisiyle ilgilenmişti. "Dr. Burzynski’nin eski hastalarıyla görüştüm. Hepsi tedaviye olumlu cevap vermişti ve benimkine benzer kanserler geçirenler vardı. Dr. Burzynski’den çok olumlu şekilde bahsetmekteydiler ve beni de görüşmem için teşvik ettiler. Onların öğüdünü dinledim ancak doktorlarımın alternatif terapilere karşı yaklaşımı olumsuzlu. Öleceksem de savaşırken ölmeye karar verdim” demektedir.
İlk kanser teşhisinden bir yıl sonra Neal, Dr. Burzynski ile çalışmaya başladı. İlk gördüğü şey tedavinin acısız olduğuydu. Dr. Burzynski, Neal’ı günde 10 saat süren bir antineoplaston serumuna bağlıyordu. 10 ay boyunca Neal ayakta hasta olarak seruma devam etti. Tedavinin başladığı ilk haftalarda biyokimyasal durumu iyiye gitti. Karaciğer ve böbrek işlevleri iyileşti ve kendini daha iyi hissetmeye başladı. Tümör kademeli olarak geriliyordu, yavaş ama sürekli bir gelişim gözlenmekteydi.
10 ay sonra Neal günde 4 kez antineoplaston enjeksiyonu ve oral kapsüller almaya başladı. 6 ay sonra tamamen iyileşmişti. 18 ay boyunca tedaviye devam etti, sonra ilaçları tamamen kesildi. Bu süre içinde ayrıca süt ürünleri içermeyen, vejetaryen bir diyete başladı ve doğal, bitkisel takviyeler aldı. Bir dizi bölgesel hipertermi tedavisine ve kolonik sulama işlemine girdi ve ağzından cıva içeren dolguları çıkarttırdı. "Birçok sağlık programının elementlerini birleştirdim çünkü yaşamak istiyordum” demektedir.
İlk teşhisinde kanserinin ilerlemiş evresinde olmasına rağmen Neal Dublinsky kanseri yenmiş ve 20 yıl boyunca da kansersiz bir hayat yaşamıştır. Dublinsky 6 aylık bir mücadelenin ardından 47 yaşında akciğer kanseriyle ilgili komplikasyonlardan dolayı vefat etmiştir.