Seksen ve doksanlarda moda olan, karbonhidrat ve yağ içermeyen diyetlerin işe yaramadığını şimdiye kadar anlamış olmamız gerek. Artık gen haritaları, kök hücre araştırmaları ve nutrigenetik (besinlerin genlerimizle bağlantısını inceleyen bilim dalı) gittikçe önem kazanmakta. Kalori hesaplarının ve egzersizin önemini inkar etmiyorum; ama hikaye sadece bunlardan ibaret değil. Üzerinde yeterince durulmayan, ancak hikayenin baş kahramanlarını sizinle tanıştırmak istiyorum. Vücudumuzdan beyne ve beyinden vücudumuza bilgi taşıyan haberciler, HORMONLARIMIZ!
Sürekli konuşulan, yavaşlığından şikayet edilen, hızlandırılmak istenen METABOLİZMA ise hormonlardan farklı bir şey değildir. Aç veya tok olduğumuzu bize hormonlarımız söyler, vücudumuza yiyecekleri depolaması veya yakması gerektiğini onlar söyler. Egzersiz yaparken, diyet yaparken bedenin hangi kaynakları nasıl kullandığını, kilo almayı veya vermeyi kontrol eden de hormonlardır. Kısacası kilonuz hormonlarınızla doğrudan ilişkilidir.
Maalesef biz farkına bile varmadan hormonlarımız, obezite ve hastalıklara yol açan toksin dolu, besin yönünden yetersiz, stresin hükmettiği sistemler- endokrin bozucuların- işgaline uğramıştır. Bu durumda yapılması gereken şey, endokrin bozucuları hedef alarak ortadan kaldırmaktır.
Kalıcı kilo kaybının anahtarı: hormonal denge!
Hormonlarımız, yediklerimiz ve çevremizdeki her şeyden etkilenir. İşlenmiş gıdalardan böcek ilaçlarına, uykusuzluktan aşırı strese kadar. Bir hormonun normal fonksiyonu bozulduğunda, dengesizlik başka bir dengesizliği ve bir sonrakileri doğurur. Sıkça tekrarlanan bu kronik dengesizlikler çok sıkı bir şekilde diyet yapsanız bile sizi şişmanlatır.
Hormon dengenizin bozulduğunu nasıl anlarsınız? - Genelde düşük bir enerji seviyeniz mi var?
- Sürekli üç, beş kilo alıp veriyor musunuz?
- Ruh halinizde sık sık iniş çıkışlar mı yaşıyorsunuz?
- Sizi ve etrafınızdakileri deliye çeviren menstural dönemleriniz mi var?
- Ne kadar diyet ve spor yaparsanız yapın kilo veremiyor musunuz?
- Aşırı derece soluk ve kırışık bir deriye mi sahipsiniz?
- Bir türlü geçmek bilmeyen sorunlu bir cildiniz mi var?
- Uykudan çoğunlukla yorgun mu kalkıyorsunuz?
- Kilo verdikten sonra her seferinde daha fazla kilo mu alıyorsunuz?
Bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkında olup ne olduğunu bulamayanlardansanız, endokrinolojinin (hormonları inceleyen bilim dalı) verdiği bilgilerin yardımcı olabileceğini düşünüyorum.
Aklınıza gelebilecek her türlü vücut fonksiyonu hormonlarımız tarafından kontrol edilir. Her an metabolizmamız vücutta bir denge duyusu sağlamaya çalışır. Vücudumuz etrafındaki sayısız değişkenle etkileşime geçtiğinde, endokrin sisteminiz kan şekerinizi dengelemenize, uyumanıza, yağ yakmanıza yardımcı olan hormonları salgılayarak tepki verir. Bazen bu dış etkenler, normalin dışına çıktığında hormonlarınız ne yapacaklarını bilemez ve vücudun dengesini bulmaya yardımcı olmaya çalışırlar. Ancak, sağlıksız besinler, toksinler ve yoğun stres koşulları altında bu dengelemeyi başarılı bir şekilde yürütemezler. Aşırı tepki vermeye başlarlar. İşte tam da bu noktada sorunlar baş gösterir.
Aşırı stres, karın yağı oluşturan kortisolü etkiler. Çevremizdeki sentetik östrojenler her yerden vücuda saldırır ve testosteronu kandırırlar. Uykusuz geçen geceler, yağ yakan büyüme hormonlarının aşırı düşmesine yol açar. Öğünleri atlamak, açlık hormonu grelinin fırlamasına neden olur. Şekere olan düşkünlük, leptin gibi tokluk hormonlarının çalışmasını durdurur.
Bu sık yaşanan dalgalanmalarla endokrin sistemimiz artık normal dengenin ne olduğunu anlamaz ve yanıt vermeye çalışmayı bırakır. Hipotiroit, leptin direnci ve insülin direnci ortaya çıkar ve bunun sonucunda kilo alırsınız. Bu nedenle yapmanız gereken ilk şey, vücudunuzu tekrar dengelemektir. Bedeninizdeki dengeyi sağlamak için öncelikli farkına varmanızı istediğim şeyler:
- Genetik yapısı oynanmış yiyecekleri mutfağınıza kesinlikle barındırmamalısınız. Tüm anti besin maddeleri, işlenmiş toksik gıdalar, içlerinde kimyasal barındıran, doğal olmayan her şeyden kurtulun.
- Bedeninizin ihtiyaç duyduğu, tam, taze besinleri hayatınıza sokun. Hormon sistemini olumlu etkileyen, yağ yakan hormonları tetikleyen, yağ depolayan hormonları azaltan besin gruplarını almaya dikkat edin. Bu besinler aynı zamanda kas yapar, cildi yumuşatır, enerjiyi arttırır. Kanser ve kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, diyabet ve bunun gibi daha birçok rahatsızlığın önlenmesine destek olur.
- Öğün saatlerini ve porsiyon miktarınızı dengelemelisiniz. Bu, kalori hesabı yaparak değil, gün içinde açlık veya aşırı iştah duymadan, kan şekeri dengenizi ve enerjinizi koruyacak şekilde olmalı.
- Metabolizmayı onarmak, sadece beslenmeyi düzenlemekten ibaret değildir. Çevrenin ve yaşam tarzının hormonlarımız üzerinde büyük etkisi vardır. Su, ev, araba, hava, kullandığınız ürünler- aklınıza ne gelirse, barındırdıkları kimyasalların sizi şişmanlattığına inanabiliyor musunuz? Çevremizdeki endokrin bozucuları kaldırarak detoksa devam etmeliyiz.
- Yiyecek sektörü, endüstriyel çiftçilikten, böcek ilacı kullanımı ve aşırı işlemeye kadar yiyeceklerimizin besin değerlerini yok etmekte. Ancak metabolizmanın tam gücüne erişmesi için, yiyecek sektörünün öldürdüğü besin maddelerine ihtiyacı vardır.
- Dinlenme ve rahatlamanın hormon dengesi üzerinde büyük etkileri vardır. Diyet uyguluyor olabilirsiniz, fakat stresliyseniz veya uykusuzluk çekiyorsanız, istediğiniz sonucu alamayabilirsiniz.
Yazan: Gamze De LİSEN