Ortomoleküler tıbbın temel görüşüne göre; bireylerin besinsel ihtiyaçları genetik yapılarına, stres seviyesi ya da beslenme seviyeleri gibi diğer çevresel faktörlere bağlı olarak kendilerine özgüdür; bu hususta iki kişi aynı olmayacaktır. Sonuç olarak, bir insan için hastalığa yol açan şey bir başka kişinin sağlığına iyi gelebilir. Pek çok dejeneratif hastalıklar ve hatta zihinsel anormalliklerin biyokimyasal dengesizliklerinin sonucu olması oldukça muhtemeldir. Linus Pauling’in araştırması bir ölçüye kadar bütün hastalıkların vitaminler, aminoasitler, iz mineraller, elektrolitler ve yağ asitleri gibi besin takviyeleri ile tedavi edilebileceğini ispatlamıştır. Teorik olarak, yüksek kalitedeki taze gıdalar iyi sağlık için gerekli olan bütün besinleri sağlarlar. Ancak tarım ilaçlarının ve suni gübrelerin kullanılması sonucu topraktaki besinlerin azalması ve yoğun tarım uygulamaları, üründeki besin değerlerinde aşamalı olarak azalma anlamına gelir. Bu nedenle ortomoleküler pratisyenler besin durumlarının değerlendirilmesi için laboratuvar testlerinin yapılmasını önerirler, böylece olası eksik alanlar takviyelerin kullanımı ile ele alınabilir.
Ortomoleküler Psikiyatrik Terapi
Zihinsel rahatsızlıkların en uygun besinlerin verilmesiyle, "beyin kimyasallarının" arttırılması yoluyla tedavisidir. Ortomoleküler psikiyatrik terapinin zihinsel hastalıkların, hatta şizofreninin bile tedavisinde çok etkin olduğu keşfedilmiştir. Alopatik tıp uzmanları arasındaki şüphecilere ortomoleküler pratisyenler, niasinin (nikotinik asit) ilk kez kullanıldığında, binlerce pellagra hastasının yüzlercesinde hastalığın fiziksel belirtilerinin yanı sıra psikozlarını da iyileştirmiş olduğunu hatırlatırlar. C vitamini, özellikle depresyonun bazı zihinsel belirtilerini başarılı biçimde tedavi etmek için kullanılmıştır. Beyin fonksiyonları üzerinde etkili olduğu keşfedilen diğer mikrobesinlerin bazıları şunlardır:
- Tiyamin
- Piridoksin
- Folik asit
- Triptofan
- L-(+)-glutamik asit
- Siyanokobalamin