Psikodinamik yaklaşım psikanaliz yöntemleri ve ilkelerinden türetilmiştir, ayrıca psikanaliz, Jung'cu analiz, Gestalt terapisi, danışan odaklı terapi ve bazı somatik ya da beden terapileri ile diğer psikoterapileri de kapsar. Psikanaliz Avusturyalı hekim Sigmund Freud’un (1856–1939) ve onu takip eden Carl Jung, Alfred Adler, Erich Freud, Karen Horney ve Erik Erikson’un çalışmalarına dayanan bir terapidir. Psikanalitik terapinin temeli, davranış ve kişiliğin bilinçsiz istekler ve çocukluktan kalma çatışmalarla ilişkili olduğu inancına dayanır.
Frederick (Fritz) Perls tarafından geliştirilen Gestalt terapi ben-merkezli farkındalık ve kişinin kendi davranışının sorumluluğunu alması prensiplerini vurgular. Carl Rogers tarafından tasarlanan danışan odaklı terapi, kendini anlama ve değişim için gerekli kaynakların kişinin içinde olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Bu görüş dahilinde terapist hastayı hiçbir şekilde yönlendirmez, hoşgörülü bir ortamda kişiyi kendi duygularını dile getirmeye, kendi sorunlarını tanımlamaya, kendi davranışlarını yorumlamaya özendirir.
Somatik ve beden terapileri arasında; dans terapisi, holotropik nefes çalışması ve Reich terapisi yer alır. Davranışsal yaklaşım, girişkenlik eğitimi/sosyal beceri eğitimi, edimsel koşullanma, hipnoz/hipnoterapi, seks terapisi, sistematik duyarsızlaştırma gibi terapileri de kapsayan çeşitli davranış değiştirme tekniklerini ve teorilerini içerir. Sistematik duyarsızlaştırma, hastanın gevşediği ve terapistin bazı sahneleri zihninde hayal etmesi için danışanı yönlendirdiği, derin kas gevşetme ve emotif (heyecansal) imgeleme egzersizlerinin bir birleşimidir. Bu sahnelerde en küçükten en büyüğe doğru bir sıra izleyecek olan, danışanın korkularına dair unsurlar yer alır; terapist danışanı izleyerek, onun bu gevşemiş halini korumaya çalışarak ondan bu sahneleri zihninde canlandırmasını ister.
Bilişsel yaklaşım ise düşüncelerin davranışı etkilemesi konusundaki rolünü vurgular. Rasyonel-emotif terapi ve gerçeklik terapisi bilişsel yaklaşım örneklerindendir. Albert Ellis 1950’lerin ortalarında rasyonel–emotif terapiye öncülük etmiştir. Bu terapi insanları üzen şeyin, olayların kendisi değil de, kişilerin olaylara karşı takındıkları tutum olduğu inancına dayanır. Ellis’in terapisinin amacı, terapist yardımı ve konuşma terapisi sayesinde insanların olaylara karşı tutumunu tarafsız ve sağlam bir yöne çevirmektir. Gerçeklik terapisi ise William Glasser tarafından geliştirilmiştir ve insanların kendi kompleks ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalıştıkları ve bu tatmini sağlamak için bir davranışı benimsedikleri görüşüne dayanır.
Aile sistemleri yaklaşımı, çeşitli biçimlerdeki aile terapilerini kapsar ve aile içindeki ilişkileri değiştirmeye çalışır. Aile terapisi davranış ve problemleri, bir aile bireyine bağlamaktansa aile içi etkileşimlerin bir sonucu olarak görür. Murray Bowen tarafından geliştirilen bir teori, ayrımlaşma-bireyselleşme ile kardeşin pozisyonunu da içeren sekiz temel kavramdan oluşan tümleşik bir sisteme dönüşmüştür. Bu sistem kişinin aile sistemi ile temasta kalırken, bir taraftan da aileden ayrımlaşmasına yardım eder. Bu yaklaşımların pratik uygulamasında psikoterapi çeşitli biçimler alabilir. En yaygın uygulanan biçimi; olumlu ruhsal değişimi hasta (ya da danışan) ve terapistin birlikte gerçekleştirmeleridir.
Arthur Janov tarafından 1960larda geliştirilen Primal terapi, insanların kompulsif ya da nevrotik davranışlardan kurtulabilmesi için zamanında bir şekilde bastırılmış olan duygularla birlikte erken yaşam deneyimlerini yeniden yaşamaları gerektiği varsayımına dayanır. Eric Berne’nin çalışmalarına dayanan ve 1970’lerde kabul gören transaksiyonel analiz bütün insanların çeşitli zamanlarda, ya ebeveyn ya da çocuk rolünü üstlendiğini ve kişiye belli bir zamanda hangi rolü üstlendiğini tespit etmesini ve bu rolün uygun olup olmadığını değerlendirmesini öğretir.