HIV, bağışıklık sistemi hücrelerini yok ettiğinden, AIDS vücudun majör organ sistemlerinden herhangi birini etkileyebilen bir hastalıktır. HIV üç hastalık süreci ile vücuda saldırır: immün yetmezlik, otoimmünite ve sinir sistemi fonksiyon bozukluğu.
İmmün yetmezlik vücudun bağışıklık tepkisinin hasarlı, zayıflamış olduğu ya da düzgün çalışmadığı anlamına gelir. AIDS hastalığında, immün yetmezlik virüsün, yardımcı T hücreleri, makrofajlar ve monositler de dahil olmak üzere bazı beyaz kan hücrelerinde bulunan, CD4 adı verilen bir proteine bağlanması sonucunda ortaya çıkar. HIV, bağışıklık sistemi hücrelerine bağlandıktan sonra hücre içinde çoğalabilir ve hücreyi öldürebilir. AIDS virüsü bazı lenfositleri doğrudan öldürmenin yanı sıra, diğer CD4 hücrelerinin fonksiyonlarını da bozar. Bağışıklık sistemi hücreleri tahrip olduğundan, bir kişinin bağışıklık sisteminin zayıflamasından yararlanan (fırsatçı) enfeksiyonlar ve kanserler gelişebilir.
Otoimmünite, vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini etkileyen antikorlar ürettiği bir durumdur. Antikorlar, antijen denilen spesifik ve genellikle de yabancı bir protein ya da partiküle maruz kalınmasına tepki olarak üretilen özel proteinlerdir. Bu durumda vücut, uygun kan pıhtılaşması ve doku onarımı için gerekli olan kan trombositlerine bağlanan antikorlar üretir. Bağlandıktan sonra antikorlar trombositleri vücuttan atılması için işaretler ve bunlar daha sonra dalak tarafından süzülür. Bazı AIDS hastalarında, kandaki trombosit sayısı anormal derecede aşağı seviyelere düşerek, immun (idiopatik) trombositopenik purpura (ITP) denilen bir bozukluğa sebep olur. Teşhis HIV enfeksiyonu çok çeşitli belirtilere yol açtığından Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), AIDS'i tanımladığı düşünülen 34 durumun bir listesini oluşturmuştur. Hekimler, hastanın aşağıdaki üç gruptan birine dahil olup olmadığına karar vermek için CDC'nin listesini kullanmaktadır:
- Laboratuvar bulguları ile ya da laboratuvar bulguları olmaksızın HIV enfeksiyonunın kesin tanıları.
- Laboratuvar bulguları ile HIV enfeksiyonunun kesin tanıları.
- Laboratuvar bulguları ile HIV enfeksiyonunun olası tanıları.
AIDS'in hemen hemen tüm belirtileri diğer hastalıklarla birlikte görülebilir. Genel fiziksel muayene, normal bulgulardan AIDS ile yakından ilişkili belirtilere kadar değişiklik gösterebilir. Bu belirtiler, dilde kıllı lökoplaki ve kaposi sarkomudur. Doktor hastayı muayene ederken, herhangi bir bulgudan ziyade genel belirti modelini arayacaktır.
Testler
- Kan Testleri (Seroloji): AIDS için ilk kan testi 1985 yılında geliştirilmiştir. Günümüzde, HIV enfeksiyonuyla ilgili test yapılan hastalara, genellikle kanlarında HIV antikoru olup olmadığını saptamak için bir Enzim-Bağlı-İmmün-Assay (ELISA) testi verilir. Pozitif ELISA sonuçları daha sonra teyit için Western Blot veya Immünofloresan (IFA) analizi ile test edilmektedir. ELISA ve Western Blot testlerinin birleşiminin, HIV'e maruz kalınmasına takiben 4 ile 8 hafta içinde HIV enfeksiyonunu saptamadaki kesinlik oranı %9.9’dan fazladır. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ve ELISA ve Western Blot testleri, sonuçları yanlış negatif olan HIV hastalarında çok az sayıdaki viral nükleik asitlerin varlığını tespit etmek için kullanılabilir. 2003 yılında, daha hızlı ve daha ucuz bir tek adımlık testin HIV'i tespit etmede, doktor muayenesi ortamında olduğu kadar etkin olduğu kanıtlamıştır. Ancak bu testin HIV'in ilk kontrolünde mevcut testlerin yerini alabilmesi konusundaki etkinliği üzerine daha ileri araştırmalar devam etmektedir.
- Diğer Laboratuar Testleri: Tanılama kan testlerinin yanı sıra AIDS'in seyrini izlemek için kullanılan başka kan testleri de vardır. Bunlar arasında kan sayımları, viral yük testleri, p24 antijen testleri ve 2-mikroglobulin ölçümleri (2M) yer alır.
Doktorlar AIDS hastalarında fırsatçı enfeksiyonlar, kanserler ya da başka hastalıkların varlığını teşhis etmek için çeşitli testler kullanabilir. AIDS ile ilgili kanserleri, bazı fırsatçı enfeksiyonları, merkezi sinir sistemi hasarı ve kas kaybını teşhis etmek amacıyla; doku biyopsileri, beyin omurilik sıvısı örnekleri, manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) gibi gelişmiş görüntüleme teknikleri kullanılır. İdrar ve dışkı örnekleri, parazitlerin neden olduğu enfeksiyonları teşhis etmek için kullanılır. AIDS gibi, frengi ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar için de kan testleri yapılır.
Çocuklarda Tanı
18 aydan daha büyük çocuklarda tanılayıcı kan testi, yetişkinlerinkine benzer şekilde Western Blot testiyle onaylanan ELISA taraması ile gerçekleştirilir. Küçük bebeklerde HIV virüsü doğrudan kültür, PCR testi ve p24 antijen testi ile teşhis edilebilir.
Belirtiler açısından, çocuklarda erken bir akut sendromu olasılığı yetişkinlere göre daha azdır. Bununla birlikte, gecikmiş büyüme, sık sık hastalık öyküsü, tekrarlayan kulak enfeksiyonları, düşük kan sayımı, kilo yetmezliği ve açıklanamayan ateş en yaygın belirtiler arasında yer alır. AIDS'li çocuklarda bakteriyel enfeksiyonlar, akciğer iltihabı, AIDS ile ilgili beyin bozuklukları gelişme olasılığı, HIV pozitif yetişkinlere göre daha fazladır. Risk Faktörleri AIDS çeşitli yollarla bulaşabilir. HIV bulaşması için risk faktörleri, kategorisine göre değişir: - Cinsel temas: Güvenli cinsel ilişkiye girmeyenler, tek eşli olmayanlar, anal ilişkiye girenler, ilerlemiş HIV enfeksiyonu ve/veya diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkları (CYBH) belirtileri olan bir partner ile cinsel ilişkiye girenler büyük risk altındadır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da, cinsel yolla bulaşan HIV enfeksiyonu vakalarının çoğu eşcinsel temas sonucu olsa da, Afrika'da hastalık öncelikle heteroseksüeller arasındaki cinsel ilişki yoluyla bulaşır.
- Gebelikte bulaşma: Yüksek riskli anneler arasında, hemofili denilen bir anormal kan rahatsızlığı olan ve kan nakline ihtiyaç duyan veya biseksüel olan erkeklerle evli kadınlar, damardan uyuşturucu kullananlar ve HIV enfeksiyonunun heteroseksüeller arasında yüksek oranda görüldüğü çevrelerde yaşayan kadınlar yer alır. Hastalığın ileri aşamalarındaki kadınlarda, hastalığı çocuğa bulaştırma olasılığı daha yüksektir. Anne sütü ile beslenme, bulaşma riskini %10-20 oranında artırır ve tavsiye edilmez. Ancak gebelik ve doğum sırasında Zidovudin (AZT) kullanımı, hastalığın bebeğe bulaşma riskini azaltabilir.
- Kontamine yani virüs bulaşmış kan veya kan ürünlerine maruz kalma: 1980'lerin ortalarında kan taramasının uygulanmaya başlanmasıyla kan naklinde HIV bulaşma oranı her 100 bin kişide 1'e düşmüştür.
- Sağlık çalışanlarında iğne batması: Bugünkü çalışmalar iğne batması ile HIV bulaşma riskinin yaklaşık her 250 kişide 1 olduğunu göstermektedir. Yaralanan çalışana mevcut standart olan AZT veya üçlü tedavi (HAART) verilmesi halinde, bu oran azalabilir.
HIV, tokalaşma ya da diğer cinsel olmayan gelişigüzel temasla, öksürme veya hapşırma ya da sivrisinek gibi kan emici böcekler aracılığı ile bulaşmaz.
Kadınlar Arasında AIDS
Kadınlarda AIDS ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Heteroseksüel temas yoluyla HIV enfeksiyonuna maruz kalan kadınlar, ABD'de en hızlı büyüyen risk grubudur. Kadınlarda tanı konan AIDS vakalarının oranı 1985 yılında %18, 1996 yılında ise %7 artmıştır. Bilinmeyen nedenlerden dolayı AIDS'li kadınlar AIDS'li erkekler kadar uzun yaşamamaktadır.
Çocuklarda AIDS
AIDS, gebelik süresince, doğum sırasında, anne sütü yoluyla HIV bulaşmış anneden çocuğuna geçebileceği için, HIV pozitif annelerden doğan tüm bebekler risk altındadır. 1997 yılı itibariyle HIV pozitif kadınların %84'ünün çocuk doğurma yaşında olduğu, bu kadınların %41'inin ise ilaç bağımlısı olduğu tahmin edilmiştir. HIV pozitif kadınlardan doğan çocukların %15 ila 30'una virüs bulaşacaktır.
AIDS, tüm dünyada 1 ile 4 yaş arasındaki çocuklarda 10 ölüm nedeninden biridir. Çocuklarda HIV'e maruz kalma ile AIDS'in ortaya çıkması arasındaki süre, yetişkinlere göre daha kısadır. HIV bulaşmış bebeklerde bir yıl içinde AIDS gelişmesi ve üç yaşına gelmeden önce ölme olasılığı %20-30'dur. Geri kalanlarda AIDS daha yavaş ilerler; çocuk hastalar ortalama yedi yaşına kadar hayatta kalır. Bazıları erken ergenlik dönemine kadar yaşar.