Kim olduğumuzu yeniden hatırlayacağımız yeni bir döneme giriş yapıyoruz. Yaratıcı ve manyetik enerjiye sahip varlıklar olduğumuzu anlamaya başlayacağımız yeni bir çağa giriyoruz… Farkındalığın tüm yaşamımızı değiştireceği, basit bedenler olmadığımızı anlayacağımız ve saf enerji varlığımızın farkına varacağımız bir çağ… Enerjiden oluştuğumuzu anlayacak ve etrafımızı saran maddi ve manevi tüm dünyanın da enerjilerden ibaret olduğunu kavrayacağız… Masanın üzerinde duran kalem, besinlerimiz, vücudumuz, düşüncelerimiz, duygularımız… Aslında hepsi aynı, hepsi enerji…
Öyle bir çağa giriyoruz ki sadece kafamızda ve düşüncelerimizde yaşamayı bırakıp, kalbimizden yaşamaya başlayacağız… Hislerimiz, duygularımız, içsel benliğimiz de en az mantığımız kadar önemli olacak… Kendimizi tanıyıp, kendimizi bileceğiz ve asıl gücün buradan geldiğini anlayacağız…
Aslında kalbimiz, bizim kontrol merkezimiz olduğu için farkındalığın zihnimizden çok bu bölgede olması, gerçekte kim olduğumuzu ortaya koyacak. Bazen bilinçli zihnimizin anlayamadığı, kavrayamadığı şeyler olur, ancak kalbimiz kendine has bilinciyle bunları kavrar ve anlayışa dönüştürür. Bazı şeyleri zihnimizle değil de sadece sezgilerimizle algılayabiliriz ve bu yüzden de kelimelere dökemeyiz. Çünkü kelimeler sınırlıdır ve maddi dünya tarafından kısıtlanmıştır. Bu nedenle bazen ne hissettiğimizi tam olarak açıklayamayız, ne kadar uğraşsak da kelimeler yetersiz kalır. Çok yoğun duygular, yoğun aşk, mutluluk, coşku, şükran vs.. gibi duyguları hangimiz hissettiğimiz şekliyle tarif edebiliriz? İşte bu duygular kalbimizden gelmektedir…
Hissettiğimiz yoğun duygular tüm bedenimizi sarar, tüm hücrelerimize yayılır ve bu duygular tıpkı ışık huzmeleri gibi her hücremizden dışarı doğru ışır, tıpkı bir ışık kaynağı gibi… Dışarı doğru yaydığımız ışığa benzer enerjiler de tıpkı kendilerine benzer enerjileri uygun bularak çekerler. Bu bir akıştır, uyumdur, döngüdür, enerji akışıdır… Etrafa daha fazla ışık yaydıkça daha fazla ışık çekersiniz ve daha da fazla ışık yaymaya başlarsınız… İşte döngü böyle bir şeydir… Bu enerjinin akışı ve hayatın akışıdır…
Duygularımız da enerji olduklarına ve enerji yaydıklarına göre, belli bir frekansa ya da titreşime sahiptirler, tıpkı radyo dalgaları gibi… Mutluluk, coşku, aşk, şefkat, öfke, kin, nefret, huzur, neşe vs… her duygunun kendine özgü frekansı ve titreşimi vardır. Her duygu, farklı dalga boyundan yayın yapar… Sonuçta hem enerjetik hem de manyetik varlıklar olduğumuz için, yaydığımız frekansa uygun duyguları, kişileri, olayları, durumları ve yaşantıları kendimize çekeriz. Bu nedenle iyi hissetmek ve pozitif duygulara sahip olmak sandığımızdan çok daha önemlidir… Bazen Murphy kanunları işler ve her şey üst üste ters gider ya da bazen mutlu hissettiğimizde bir çok neşeli insan ve olay bizi bulur… İşte bu nedenle düşüncelerimizi değiştirmek tüm hayatımızı değiştirebilir… "Benzer enerji, benzer enerjiyi çeker…”
Fakat bazen çok pozitif hissetmemize rağmen, her şey umduğumuz gibi gitmeyebilir. Burada da enerjinin farklı yasaları devreye girmiş olabilir. Bu nedenle hemen ümitsizliğe kapılmamalıyız… Örneğin geçmişte yaydığımız negatif bir enerji bize geri dönüş yapmış olabilir? Daha sonra farklı anlayışlar geliştirmemiz için bize olumsuz görünen, ancak aslında bilgelik edinmemize yarayan bir olay yaşamış olabiliriz? Enerjinin kutupsallığı devreye girmiş olabilir? Ya da bunlar haricindeki enerjinin bir çok diğer yasası işlemiş olabilir… Yine de enerjinin "benzer benzeri çeker” ilkesini unutmayarak pozitif bir tutum takınmaya çalışmalı ve yaşanan her olayın arkasında ilahi bir dokunuş olduğunu unutmamalıyız…
O halde ne yapmalıyız? Şu andan itibaren her an farkında olarak yaşamalıyız. Her an kendimizin, hislerimizin, duygularımızın ve düşüncelerimizin farkında olmalıyız… Hislerimize ve duygularımıza gereken önemi vererek kalpten yaşamalıyız. Bu sayede kendimizi ve dünyada oluş amacımızı anlamak kolaylaşacaktır… Unutmayalım ki gerçek özgürlük kendini bilmektir…