1940’larda Dr. Virginia Livingston insan kanında Progenitor cryptocides adlı bir mikrop keşfetti. Dr. Livingston’a göre bu mikrop ana rahmine düşme anından, ölüm anına kadar her birimizde bulunur ve kanserin sorumlusudur. Diğer pleomorfik mikroorganizmalar gibi Progenitor cryptocides de boyut ve şeklini değiştirebilmekte, virüs kadar küçük, bakteri veya mantar kadar büyük olabilmektedir. Karanlık alan mikroskobu ile tüm formları halinde incelenebilir. Dr. Livingston mikrobun belirli bir türünün deneysel hayvan araştırmalarında kansere sebep olduğunu gördü. Ayrıca tüm insan ve hayvan kanserlerinde mikroba rastladı. Dr. Livingston’a göre kırmızı et, tavuk eti, yumurta ve süt de bu mikrobu taşıyabilecek gıdalardandır. Yani bu gıdaları yemek kanserin enfeksiyonla geçmesi için bir temel hazırlayabilir. Bu sebeple Livingston diyeti bolca taze, çiğ veya hafif pişmiş bitkisel gıdalardan oluşur.
Livingston terapisinin temeli vejetaryen çiğ gıdaları, aşıları ve besin takviyelerini kullanarak bağışıklık sistemini restore etmektir. Aşılar hastanın kendi mikrobunun kültüründen elde edilir. Dr. Livingston aşının hastanın kendi dokularından, tümörden, idrardan, kandan veya akciğer sıvısından geldiğini ve her kişiye özel olduğunu belirtir. Hafif bir tüberkülin aşısı olan ve bağışıklık sistemini canlandıran Bacillus Calmette-Guerin (BCG) aşısı da kullanılır. Dr. Livingston’a göre BCG beyaz kan hücrelerini kanser hücrelerini yok etmesi için uyarır.
Dr. Livingston ayrıca pleomorfik mikropların insanlardaki koryonik gonadotropine (HCG) benzeyen bir hormon salgıladığını keşfetmiştir. Hamilelikte HCG plasentayı sarar, fetüsün annenin bağışıklık sistemi tarafından yok edilmesini önler. Dr. Livingston Progenitor cryptocides ile canlandırılan bir kanser hücresi oluştuğunda benzer bir hormon tarafından korunduğu teorisini oluşturdu. Araştırmaları başta alay edilse bile sonradan Rockefeller Üniversitesi, Princeton Laboratuvarları, Allegheny Hastanesi gibi kurumlardaki araştırmacılar tarafından desteklendi ve tüm kanser hücrelerinde gerçekten HCG bulunduğu ortaya çıktı.
Dr. Livingston’un programının bir diğer kilit unsuru doğal olarak var olan retinoid absisik asidin (bir bitki hormonudur ve A vitamininden elde edilir) HCG üretimini nötrleştirdiğini keşfetmesiydi. Dr. Livingston’a göre absisik asit bitkilerde büyüme düzenleyicidir ve tohumların sonbaharda uykuya dalmasını sağlar. Benzer bir şekilde absisik asit kanser hücrelerinin büyümesini engelleyebilir. Araştırmalarında kanser hastalarında bu doğal antikanser maddenin düşük miktarda bulunduğunu görmüştür. Absisik asit oranı yüksek gıdalar havuç, yeşil yapraklı sebzeler, yemişler, çekirdekler ve kahvaltılık gevreklerdir. Ancak karaciğerin A vitamininin absisik aside çevirmesi için ideal bir şekilde işliyor olması gerekmektedir. Ayrıca asit pişirme işlemi sırasında yok edilebilir. Kanser hastalarında ise karaciğer işlevi vasatın altındadır. Bu durumu dengelemek için Dr. Livingston havuç suyu ve karaciğer tozunu karıştırarak içmeyi öneriyor. Ayrıca absisik asit oranlarını bozmamak için çiğ yemeyi destekliyor. Şekere, işlenmiş unlara, yüksek sodyum içeren gıdalara izin verilmemektedir. Kirliliğe maruz kalmış olabileceklerinden havyansal gıdalara da çok az izin verilir.
Dr. Livingston gelişmiş meme kanserine sahip hastalarda, karaciğere yayılmış yemek borusu kanseri hastalarında, kolon kanseri, Hodgkin’s, melanom hastalarında başarılı sonuçlar almıştır. Bu kanserlerin çoğu vücudun başka bölgelerine yayılmıştı ve hastalar ölümü beklemekteydi. 1990’da Dr. Livingston vefat etse de çalışmaları başka doktorlarca sürdürülmektedir. Livingston aşısını kullanarak tümörlerin küçültüldüğü veya yok edildiği, lösemi ve kötü huylu lenfoma hastalarında hastalığın tamamen geriletildiği rapor edilmiştir.