Lakto-ovo Vejetaryenlik - Kökeni

Beslenme tarzında sebzeye ek olarak bazı hayvansal gıdaların tercih edildiği bir vejetaryenlik çeşididir.

Lakto-ovo Vejetaryenlik

Lakto-ovo vejeteryanler et yemeyen ama diyetlerine süt ürünlerini (lakto) ve yumurtayı (ovo) dahil eden insanlardır.

Vejetaryen terimi 1847’de İngiltere Vejetaryen Derneği'nin kurucuları tarafından türetilmişse de vejetaryenlik bir yaşam biçimi olarak binlerce yıldır vardı. Vejetaryen Derneği kurucuları lakto-ovo vejetaryenlerdi.

Vejetaryenleri motive eden merkezi fikirlerden birisi yiyecek seçimlerinin hayvanlarının ölümünü veya ıstırap çekmesini gerektirmemesi gerektiğidir. Bu yüzden birçok vejetaryen etten kaçınır ama süt ürünlerini ve yumurtayı yerler (marketten alınan yumurtaların döllenmemiş olması sebebiyle). Fakat bazı insanlar yumurta yemenin bir hayvanın yaşamını engellediğini ileri sürerler, bu yüzden bazı vejetaryenler lakto-vejetaryenlerdir. Vejetaryenliğin bir başka çeşidi olan veganizm hiçbir hayvansal ürünü kullanmayan bir diyeti uygular.

Dünyanın en eski dinsel geleneklerinden bazıları hem fiziksel hem ruhsal iyileşmenin yolu olarak vejetaryenliği savunmuşlardır. Hıristiyan geleneğinde Roma Katolik Kilisesinin Trappist rahipleri ve lakto-vejetaryenliğin sağlık faydalarını belirlemek için birçok araştırmanın yapılmasına yeterli büyüklükte bir grup oluşturan Yedinci Gün Adventistleri vejetaryendi. Bazı vejetaryenler İsa’nın ve ilk Hıristiyanların da vejetaryen olduklarına dair delil olduğunu söylerler. Eski Hindistan’da ahimsa fikri gelişmişti, bunun anlamı ‘zarar vermemek’tir. Bu itikatın müritleri ruhsal sağlığın daha yüksek seviyelerine ulaşmak için hayvanlar dahil diğer yaşayan varlıkların acı çekmesini azaltacak şekilde yaşamanın gerekli olduğuna inanırlar. Hindu dininde inekler kutsal hayvanlar olarak görülürler; çünkü Hindular sütün doğanın besleyici ve yaşamı destekleyen bir armağanı olduğuna inanırlar. Milyonlarca Hindu lakto-vejetaryendir. Bir yaşam ve sağlık sistemi olan yoga vejetaryendir; çünkü beslenmeyle ilgili uygulamaları sağlıklı yiyeceklerin prana içerdiği inancına dayanır. Prana evrensel yaşam enerjisidir, yoga uzmanları prananın taze meyvelerde, tahıllarda, kabuklu yemişlerde ve sebzelerde bol miktarda olduğuna ama ette olmadığına inanırlar; çünkü öldürülmüş bir hayvandan gelmektedir. 

Japonya’da ve Çin’de bazı Budistler ruhsal inançları nedeniyle vejetaryendir. Orta doğu ve Akdeniz bölgelerindeki gibi diğer kültürler de esasen lakto-ovo vejetaryen yiyecekler içeren diyetler geliştirmişlerdir. Bir Harvard çalışmasının dünyanın en sağlıklı diyeti olduğunu açıkladığı Akdeniz diyeti katı bir şekilde olmasa da aslında lakto-vejetaryendir. Sokrates, Plato ve Pisagor gibi eski Yunanlı filozoflar vejetaryenliği savunmuşlardır. Diğer ünlü vejetaryenler arasında Leonardo da Vinci, Sir Isaac Newton, fizikçi Albert Schweitzer, yazar George Bernard Shaw, müzisyen Paul McCartney ve şampiyon triatloncu Dave Scott sayılabilir. Albert Einstein kendisi katı bir vejetaryen olmasa da vejetaryen bir beslenmenin insan ırkı için ileri doğru bir evrimsel adım olacağını söylemiştir. 

Amerika’da vejetaryenlik genellikle küçük ama sesini duyuracak sayıda yandaşa sahiptir. Kökleri bazı insanların kabul edilen sağlık ve beslenme uygulamalarını sorgulamaya başladığ 1800’lerin ortalarındadır. 1839’da tam buğday unundan ‘graham krakeri’ni bulan Sylvester Graham "İnsan Yaşamının Bilimi Hakkında Konuşmalar"ı yazmıştır. Birkaç on yıl sonra Ralph Waldo Emerson ve Henry David Thoreau vejetaryenliği savunmuşlardır. 1883’te Howard Williams vejetaryenliği teşvik eden ve tarih boyunca ünlü tüm vejetaryenlerin listesini sunan "Beslenmenin Etiği"ni yayımlamıştır. William’ın kitabı Rus yazar Leo Tolstoy ve Hintli politik lider Mahatma Gandi gibi dünya genelinde birçok insanı etkilemiştir.
 
Yirminci yüzyılda et endüstrisinden ve genel halktan gelen epey dirençle karşılaşmışsa da vejetaryenlik Amerika’da istikrarlı bir şekilde taraftar kazandı. 1960’lara gelindiğinde Amerika’da et tüketimi yüzyılın başlarındaki tüketim seviyelerinden belirgin bir şekilde yükseldi. Et ve süt ürünleri Amerikan hükümetinin tasarladığı, tavsiye edilen dört besin grubundan ikisini oluşturur. Bazı araştırmacılar etin sağlık için temel nitelikte olduğunu iddia ettiler ama artan sayıda beslenme uzmanı et merkezli Amerikan beslenmesini artan kalp hastalığı, kanser ve diyabet oranları ile ilişkilendirmeye başladı. 1971’de Frances Moore Lappe dönemi simgeleyen kitabı, "Diet For a Small Planet"ı (Küçük bir Dünya için Beslenme) yayımladı. O zamana kadar Amerikan beslenme uzmanları yalnız etin yeterli proteini sağlayabileceğini düşünüyorlardı. Lappe, daha eski kültürlerde olduğu gibi pirinç ve fasulye gibi belirli yiyecekleri birleştirerek vejetaryenlerin etten elde edilen protein kadar eksiksiz protein alabileceklerini iddia etti. Kitap milyonlarca sattı ve araştırmacılar o zamandan beri vejetaryenliğin yeterli miktarda besinle alınan proteini sağladığını doğruladılar. Lappe’nin kitabı aynı zamanda et merkezli diyetlerin hem insanlar hem de çevre için sağlıksız olduğunu iddia ediyordu ve birçok kişiyi kendi fikirlerine döndürdü. 1987’de John Robbins et merkezli beslenmenin sağlıkla ilgili yönlerine ve modern fabrika çiftçiliğinde hayvanlara uygulanan zalimliğe kuvvetle karşı çıktığı "Diet for a New America"yı (Yeni bir Amerika için Beslenme) yayımladı.

Et ürünlerinden gıda zehirlenmesi salgınlarının yanı sıra etlerdeki katkı maddeleri ile ilgili artan endişe bazı insanların ve yetkililerin et ürünlerinin güvenliğini sorgulamalarına yol açmıştır. Ayrıca çiftlik hayvanlarına karşı tutum hakkında da bilinç artmıştır. Et üretimine dayanan tarımsal bir sistemin çevresel etkisi de daha yakından incelenmiştir. Bazıları ağırbaş hayvanların yetiştirilmesinin toprak erozyonuna, su kirliliğine ve kıtlığına, kirliliğe ve doğal kaynakların verimsiz bir şekilde kullanımına sebep olduğunu iddia ederler.

Gelişmiş ülkelerdeki insanların artan sağlık bilinçleri muhtemelen vejetaryenliğe ilgi patlamasının en önemli sebebidir. Beslenme uzmanları kolesterol ve doymuş yağ açısından zengin ama lif oranı düşük et ürünlerini merkez alan gelişmiş ülkelerin geleneksel diyetinde önemli problemler olduğuna dair ikna edici deliller elde etmişlerdir. Örneğin Amerika’da tüm ölümlerin %68’ine sebep olan kalp hastalığı, kanser ve diyabetin diyetten etkilendiğine inanılır. Beslenme uzmanları sağlıklı bir diyetin bol miktarda taze sebze ve meyve, tam tahıllar gibi kompleks karbonhidratlar ve lifi yüksek, kolesterolü ve doymuş yağ oranı düşük yiyeceklerden oluştuğunu çalışmalarda tekrarla gösterdiler. Vejetaryenlik tüm bu kriterleri karşılayan bir diyettir. Alternatif tıpta, vejetaryenizm Ayurvedik tedavide, detoksifikasyon terapilerinde, Ornish ve Wigmore diyetlerinde, kalp hastalığı ve kanser dahil bir çok kronik durumun tedavisinde kullanılan mihenk taşı beslenme terapisidir.
Lakto-ovo vejetaryenlik bazen çeşitli durumlar için beslenme terapisi olarak tavsiye edilir, mesela kalp hastalığı, kanser, diyabet, felç, yüksek kolesterol, obezite, osteoproz, yüksek tansiyon, gut, safra kesesi taşı, böbrek taşı, ülser, kolit, hemoroid, adet öncesi sendrom, anksiyete ve depresyon gibi. 2001 yılına ait bir çalışma vejetaryen diyetin vejetaryen olmayan diyetlerden daha fazla bakır içerdiğini gösterdi. Bakır bugünün tipik diyetlerinde eksik olan önemli bir besin maddesidir. 

Lakto-ovo vejetaryenlik ekonomik ve kolayca uygulanabilen önleyici bir uygulamadır. Ama benimseyenlerde yeterli beslenmeye dair kendi kendine eğitimi gerekli kılar.
Vejetaryen bir diyetin insanların vücutlarının ve yaşam tarzının yeni yeme alışkanlıkları ve yiyecek alımına alışması için genellikle derece derece benimsenmesi tavsiye edilir. Bazı beslenme uzmanları insanların aşamalar halinde vejetaryen olmaları için ‘geçiş’ diyetleri tasarlamışlardır. Birçok Amerikalı et ürünlerini hemen her öğünde yer ve geçişin ilk aşaması haftada yalnız birkaç öğün et tüketilir. Daha sonra belirli et ürünleri yavaşça azaltılabilir, diyetten çıkarılabilir ve vejetaryen yiyeceklerle değiştirilebilir. Kırmızı et azaltılabilir ve sonra elimine edilir, ardından domuz eti, kümes hayvanları ve balıkta aynı yaklaşım uygulanır. Kişi geçiş diyetlerini denemeye istekli olmalı ve vejetaryenliği dışarıda yemek yemek gibi sosyal faaliyetlerle nasıl birleştirileceğini öğrenirken sabırlı olmalıdır. Yeni vejetaryenlerin yemekleri evde hazırlamasına yardım etmek için birçok vejetaryen yemek kitabı da mevcuttur.

Vejetaryenliğe geçiş beslenme uygulamalarına dair bilgili seçimler yapanlar için daha yumuşak olabilir. Doğru beslenme prensipleri arasında yağ alımını azaltmak, lifi arttırmak ve taze meyve, sebze, baklagiller ve tam tahıllara ağırlık verirken işlenmiş yiyecek ve şekerden kaçınmak bulunur. Diğer yardımcı sağlık uygulamaları yiyecek etiketlerini okumak ve günlük kalori, protein, yağ ve besleyici madde gerekleri gibi temel beslenme kavramlarını anlamaktır. Vejetaryen olmayı düşünenler et alternatifleri, protein ve besleyici maddeler açısından zengin yiyeceklerle deney yapabilirler. Protein, kalsiyum ve diğer besleyici maddeler açısından yüksek soya fasulyesi ürünleri olan tofu ve tempeh gibi birçok et alternatifi şimdi kolayca bulunabilmektedir. Hamburger gibi ızgara yapılabilen‘vejetaryen burgerler vardır ve hindi ve sosisin vejetaryen alternatifleri şaşırtıcı doku ve tatlardadır.

Lakto-ovo vejetaryenliğin benimsenmesi sağlıkta otomatik bir iyileşme anlamına gelmez. Lakto-ovo vejetaryenliğin avantajlarından birisi vejetaryenlerin özel gereksinimleri için iyi protein, vitamin ve mineral kaynakları olan yumurta ve süt ürünleridir. Ama hem yumurta hem süt ürünleri genellikle kalori ve yağ açısından yüksektir, kolesterol ve doymuş yağ içerirler. Çalışmalar bazı vejetaryenlerin tavsiye edilenden daha yüksek miktarlarda yağ tükettiklerini ve bazı vejetaryenlerin kolesterol seviyelerinin yüksek olduğunu göstermiştir. Lakto-ovo vejetaryen diyet yumurta ve az yağlı süt ürünlerini tam tahıllar, meyve ve sebze ve baklagillerden zengin bir diyete takviye olarak yeterli şekilde kullandığında en faydalısıdır. Lakto-vejetaryenler için bir diğer seçenek, yüksek kolesterol ve yağ tüketiminin sorun oluşturması durumunda,  yalnız yumurta beyazı (yağ içermez) ve yağsız süt ürünleri kullanmaktır. Bitkisel doymuş yağ kaynakları avokado, kabuklu yemişler ve bazı yemeklik yağlardır. Genelde iyi planlanmış lakto-ovo vejetaryen diyet sağlıklı ve güvenlidir ve vücudun ihtiyaç duyduğu tüm besleyici maddeleri içerir. Çok az hayvansal ürün yiyen vejetaryenler de hayvansal olmayan beslenmede eksik olabilen özel besleyici maddeleri bilmelidirler. Bunlar protein, A vitamini, B12 vitamini, D vitamini, kalsiyum, demir, çinko ve esaslı yağ asitleridir. Ayrıca gebe kadınlar, büyüme çağındaki çocuklar ve belirli sağlık durumları olan insanların bu besleyici maddelere ihtiyaçları daha fazla olabilir. 

Vejetaryenler diyetlerinde tam proteinleri aldıklarından emin olmalıdırlar. Tam proteinler vücut onları yapamadığından diyet için esaslı öneme sahip proteinler olan esaslı amino asitlerin tamamını içerir. Et ve süt ürünleri genellikle tam proteinleri içerir ama tahıllar ve baklagiller gibi çoğu vejetaryen diyette esaslı amino asitlerin bir veya daha fazlası eksiktir. Vejetaryenler tam protein yapmak için belirli yiyecekleri birleştirerek bu zorluğun üstesinden gelebilirler. Genelde soya fasulyesi, mercimek, fasulye ve bezelyeyi pirinç, buğday veya yulafla birleştirmek tam protein oluşturur. Süt ürünlerini veya kabuklu yemişleri tahıllarla yemek de tam protein yapar. Sütle yulaf ezmesi ve tam buğday ekmeği üzerinde fıstık ezmesi de tamdır. Proteinlerin aynı öğünde karıştırılmaları gerekmez; ama genellikle birkaç günlük bir süre içerisinde birleştirilmelidirler. Yeterli B12 vitamini almak bazı vejetaryenler için endişe konusu olabilirse de bu vitamin yumurtada ve süt ürünlerinde vardır. Takviye edilmiş soya ürünleri ve besinle alınan maya gibi vitamin takviyeleri de tavsiye edilir. Araştırma B12 vitamini eksikliğinin vejetaryenler için bir risk olduğunu göstermektedir. Vejetaryen bir diyeti tercih edenler diyetten ve takviyelerden yeterli aktif B12 vitaminini aldıklarına dikkat etmelidirler. Bu vitaminin eksikliği gebe kadınlar ve emziren anneler için özel risk oluşturur.

D vitamini süt ürünlerinden, yumurta sarısından, takviyeli gıdalardan ve güneş ışığından elde edilebilir. Kalsiyum süt ürünlerinden, zenginleştirlmiş tofudan, tohumlardan, kabuklu yemişlerden, baklagillerden, kaleden, ıspanaktan ve karalahanadan elde edilebilir. Demir, kuru üzümde, incirde, baklagillerde, tofuda, tam tahıllarda (özellikle tam buğdayda), patateste ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Demir C vitamini içeren yiyeceklerle alındığında vücut tarafından daha verimli bir şekilde emilir. Çinko yumurtada, kabuklu yemişlerde, kabak çekirdeğinde, baklagillerde, tam tahıllarda ve tofuda boldur.  Balık yemeyen vejetaryenler için yeterli omega-3 esas yağ asitlerini yeterli almak sorun olabilir ve keten tohumu yağı gibi takviyelerin yanı sıra ceviz ve kanola yağı yemek düşünülebilir. Vejetaryenler ayrıca bir başka sağlık önlemi olarak sentetik kimyasallar kullanılmadan yetiştirilen organik gıdalardan satın almayı da düşünebilirler.
Harvard Üniversitesinde beslenme bölümü başkanı olan Dr. Walter Willet vejetaryen diyetin sağlık üzerindeki etkilerinde önde gelen araştırmacıdır. 1990 yılına ait bir çalışmada 87,000’in üzerinde hemşireden alınan verileri analiz etmiş ve et yemenin kadınlarda kolon kanseri olasılığını ciddi şekilde arttırdığı sonucuna varmıştır. Bir başka çalışmada 1993’te Willett ve bir başka araştırmacı 50,000 erkek sağlık çalışanından edinilen verileri incelemiş ve et yemeyi daha yüksek prostat kanseri riski oranı ile ilişkilendirmişlerdir. Vejetaryenlikle ilgili bir başka önemli epidemiyolojik çalışma Kaliforniya’da Loma Linda Üniversitesinde yapıldı. Epidemiyoloji hastalıkların bütün olarak popülasyonları nasıl etkilediğinin araştırılmasıdır. Araştırmacılar Yedinci Gün Adventistleri kilisesinden lakto-ovo vejetaryen 25,000 kişiden alınan verileri analiz ettiler. Bu grupta kalp hastalıkları riski düşerken, ortalama yaşam süresi bu grupta farkedilir derecede uzuyordu. Bu çalışmadan araştırmacılar yalnız günde bir kez et yemenin 64 yaşına kadar kalp hastalığından ölme riskini üçe katladığını tahmin ettiler. Fakat Yedinci Gün Adventistlerinin sigara içmediği, alkol almadığı, egzersiz, stres azaltma ve diğer holistik yöntemlerle daha sağlıklı bir yaşam tarzları olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. 

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye