Livingston-Wheeler Terapisi - Araştırma ve Genel Kabul

Aşı ve beslenme bazlı bir kanser terapisidir.

Livingston-Wheeler Terapisi

Amerikalı doktor Virginia Livingston-Wheeler tarafından geliştirilen bu karmaşık aşı ve beslenme bazlı kanser terapisi, kansere, ancak vücudun bağışıklık sistemi güçsüzleştiğinde veya baskı altına girdiğinde aktif hale geldiği söylenen bir bakteri olan Progenitor cryptocides’in neden olduğunu ileri sürer. Tedavi San Diego’daki Livingston Vakfı Tıp Merkezi’nde 10 gün sürecek şekilde başlatılır ve hasta tedaviye daha sonra evinde devam eder. Aşılara ilaveten Livingston tedavisi vitaminleri, sindirim sistemi enzimlerini, koyun dalağı özütünü, karaciğer özütünü, antibiyotikleri, vejetaryen bir beslenmeyi ve detoksifikasyonu kullanabilir. Geleneksel ilaç tedavisi de vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiği müddetçe kullanılabilir. Ayrıca psikologlar duygusal travmayı yönetmek için bazı stratejiler öğretir ve bağışıklık sisteminin yanıt vermesini sağlamak için canlandırma teknikleri kullanılır.

Livingston-Wheeler, Progenitor cryptocides’i 1940’larda keşfetti. Takip eden on yılda kansere bu bakterinin sebep olduğu teorisini geliştirdi ve buna karşı bir de aşı üretti. 1969’da San Diego’da, bugünkü Livingstone Vakfı Tıp Merkezini kurdu. O zamandan beri bu merkez 10,000’den fazla hastayı tedavi ettiğini iddia etmektedir. Livingston-Wheeler 1990’da öldü ama kliniği yılda yaklaşık 500 hastaya Livingston protokolünü sunmaya devam ediyor.
Livingston-Wheeler tarafından yapılan bir analiz, çeşitli kanserler tanıları doğrulanmış hastalarından 62’sinde %82 yaşamda kalma oranına işaret etti. Bu 62 hastadan 37’si, en az 3 yıl hayatta kaldı. Ama daha sonra yapılan bağımsız bir çalışma, onun hastaları ile bir üniversitenin kanser merkezinde geleneksel tedavi gören hastalar arasındaki yaşamda kalma oranında herhangi bir farklılık saptamadı. Livingston protokolünün versiyonları lupuslu, artritli, sklerodermalı, alerjisi olan ve stresin sebep olduğu sendromları olan hastalara da sunulur.
10 günlük programın başlangıcında hastalar fiziksel bir muayeneden ve kan sayımları, elektrolit, kimya, idrar analizi, tiroit ve karaciğer fonksiyonu, tümör markörleri ve hormon seviyeleri dahil bir dizi tanısal testten geçer.
Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü, Livingston-Wheeler terapisi üzerine olan yazısında şöyle demektedir: "Geleneksel olmayan yöntemlerin kullanılması, çok değerli olan zamanın ve etkili terapi fırsatlarının yitirilmesi ile sonuçlanabilir; bunun sonucu olarak ise, hastanın kanseri iyileştirme veya kontrol altına alma şansını azaltabilir.” Amerikan Kongre Teknoloji Değerlendirme Bürosu (OTA) şu uyarıda bulunuyor: "Vücuda enjekte edilen yabancı bir maddede olduğu gibi, otojen bir aşının vücuda enjeksiyonu da kan zehirlenmesi veya anaflaktik şok gibi riskler taşır. Klinikte üretilen aşıların steril olmalarını sağlayacak ve bunu temin edecek süreçlere ve işlemlere bağlı olarak, malzemenin hazırlanmasında kirlenme riski de bulunuyor.” Aynı zamanda OTA, koyun karaciğeri ve dalağı özütlerinin enjeksiyonunun "her tür hücresel tedavi ile ilişkili olan belli başlı riskleri taşıdığı” uyarısında bulunuyor.
Pennsylvania Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, Livingston-Wheeler kliniğindeki hastalar tarafından bildirilen yaşam kalitesinin aslında üniversitenin kanser merkezinde geleneksel kanser tedavisi gören hastalardan daha düşük olduğunu gösteriyor. Bildirilen yan etkiler arasında kırgınlık, hafif ateş, sızı, aşı enjeksiyonlarının alanında hassasiyet ve iştah problemleri yer alıyor.
1990 yılında, kanser uzmanları ve tüketicilerden oluşan resmi bir kurul, Livingston Wheeler terapilerinin güvenli ve etkili olduklarını kanıtlayan hiçbir kesin bilimsel delil olmadığı sonucuna vardıktan sonra, Kaliforniyalı yetkililer tarafından, Livingston kliniğinin ürettiği aşıların kanser hastaları üzerinde kullanılmaması gerektiği bildirildi. Klinik, eyalet sağlık yetkililerine uzatma başvurusu yaptı ve bu esnada klinik çalışmalarına devam etti. Amerikan Kanser Derneği, Livingston protokolüne karşıt bir tavır alır. Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’ne göre, "kanserin sebebi ile ilgili teorilerini doğrulayan veya tedavilerini haklı gösteren hiçbir bilimsel delil bulunmamaktadır.” 1990 yılına ait bir raporda OTA, "şimdilik bu sistemin kanseri tedavi etmede etkili olup olmadığını gösterecek yeterli bilgi bulunmamaktadır,” sonucuna varmıştır.

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye