Bilinen tarih boyunca, insanların hastalıkları çeşitli büyülü sözler, dualar, ellerin kullanılması ve diğer ritüeller gibi çeşitli mistik uygulamalarla iyileştirdiği söylenir. Hekimlerin zihin ile belirli hastalıklar arasında ne zaman bağlantı kurmuş oldukları kesin olarak bilinmese de kayıtlara bakıldığında bu en azından 1700’lere kadar uzanmaktadır.
1774’de Alman hekim Franz Anton Mesmer (1734–1815), bazı hastaları iyileştirmek için çevrelerinde mıknatısları salladığında mistizm için bilimsel bir dayanak oluşturmuş oldu. Daha sonra mıknatısların gerekli olmadığı ve ellerini bazı hastaların üzerinden geçirerek de aynı etkiyi sağladığını keşfetti. Bu tekniği "hayvan manyetizması” olarak adlandırdı ve bunun, bedendeki doğal elektromanyetik enerji akışı tıkandığında hastalıkların ortaya çıktığı prensibine dayandığını ifade etti. Viyana'da bir hekimlik uygulaması başlattı ve daha sonra altı yıl yaşadığı ve hastalıkları tedavi için manyetizma ve hipnoz kullanarak çalıştığı Paris’e gitti. Sonunda her iki şehirden de ayrılmaya zorlandı ve teknikleri her zaman işe yaramadığından "sahte doktor” damgası yedi.
Mesmer’in çalışmaları Amerikalı bilim ve devlet adamı Benjamin Franklin (1706–1790) ve oksijeni izole etmesi ile tanınmış olan Fransız kimyacı Antoine Lavoisier (1743–1794) tarafından incelendi. Her ikisi de Mesmer’in çalışmasını kopyalayarak yıllarını harcadı ancak başarılı olamadı. Fakat araştırması Franklin’i zihnin fiziksel hastalıklar üzerinde etkili olduğu; bazı hastalardaki iyileşme inancının onları gerçekten iyileştirdiği sonucuna götürdü. Psikosomatik tıp üzerine daha sonraki araştırmalar 1800’lerin sonlarında Avusturyalı psikolog Sigmund Freud (1856–1939) tarafından yürütüldü. Araştırmalar devam etti ve 1960’larda bu alan genel tıp camiasının saygınlığını kazandı. Günümüzde biofeedback, hipnoz, dua ve mizah psikosomatik tıbbın akla yatkın yönleri olarak kabul edilir.