Bu diyet savunucularının teorisine göre insanların avcı toplayıcı ataları bugünün tipik beslenmesinden çok daha farklı bir beslenme takip etmekteydi. Ataların beslenmesinde işlenmiş bitkisel ve hayvansal gıdalar çok az yer kaplıyordu. Tarımın ilerlemesiyle birlikte medeniyetlerin standart diyeti, özellikle Batıda büyük ölçüde değişti:
- Tahılların beslenmeye dahil olması taş aletlerden sonraya rastlar. Rafine edilmiş tahıllar ise eleme aletlerinden sonra ortaya çıkmıştır.
- Süt, peynir ve diğer süt ürünleri hayvanların evcilleştirilmesiyle ortaya çıkmıştır.
- Tuz tüketimi madencilik, işleme ve taşımadan sonra başlamıştır.
- Hayvancılıkla birlikte at üretimi artmıştır. Hayvanların tahılla beslenmesini ve böylece çabuk semirmesini sağlayan teknolojik gelişmelerden sonra et üretimi iyice artmıştır.
- Şeker tüketimi sanayi devrimi sonrasında yükselmiştir.
Yenilen neredeyse bütün yiyecekler sindirilip metabolizmaya katıldıktan sonra kana ya asit ya da alkalin (baz; bikarbonat) salar. Tahıllar, balık, et, kümes hayvanları, kabuklu deniz ürünleri, peynir, süt ve tuz asit üretir. Yani bu tür gıdaların beslenmeye dahil olması ve daha fazla tüketilmesi tipik gelişmiş bir ülke beslenmesinin asidik olduğu anlamına gelir.
Kan, asit baz dengesinde biraz baziktir. Kan Ph değeri 7,35 ile 7,45 arasındadır. Alkalin (baz) diyetinin temel düşüncesi beslenmenin bu Ph düzeyine (tıpkı geçmişteki gibi) uygun olması ve hafif bazik olmasıdır. Alkalin diyeti taraftarları asit arttırıcı gıdaların ağırlıklı olduğu bir beslenmenin kandaki dengeyi bozduğuna ve vücut dengeyi bulmaya çalışırken potasyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum gibi önemli minerallerin kaybını teşvik ettiğine inanmaktadır. Bu dengesizliğin insanları hastalığa daha açık hale getirildiğine inanılmaktadır.