ABD’de tahmini 16 milyon insan diyabet (şeker hastalığı) sorunu yaşamaktadır ve her yıl ortalama 500,000 yeni vaka rapor edilmektedir. Yılda 180,000 ölüm ile Amerika’da ölüm nedenleri arasında yedinci sıradadır. Alternatif tıp uygulayıcıları diyabet kontrolüne yardım etmek ve ciddi komplikasyonlarının başlamasını önlemek veya geciktirmek için diyet, ek besinler, egzersiz ve kilo kaybını birleştiriyor.
Diyabet kalp ve böbrek hastalıklarına, damar tıkanıklığına, felç, katarakt (
Katarakt Ameliyatı), retinal kan kaybına, sinir hastalıklarına, kangrenli enfeksiyonlara, duyma kaybına, körlüğe ve hatta ölümlere yol açabilir.
Daha yaygın olarak sadece diyabet veya şeker hastalığı olarak adlandırılan diabetes mellitus kan şekerinin (glikoz) uygun metabolizması için gerekli olan insülin hormonunun olmaması, ya da insülin direncinin varlığından kaynaklanan kronik dejeneratif bir hastalıktır. Normalde yemeklerden sonra glikoz kan dolaşımına çekildikçe kan şekeri yükselir. Bu da pankreasın kan şekerini normal seviyeye döndürmek için insülin üretmesine neden olur. Diyabet hastası bireyler ya yeterince insülin üretemezler ya da hücreleri insüline dirençli hale gelmiştir. Bu nedenle glikoz kan akışından hücrelere çekilemez ve kan şekeri normal seviyesine dönemez.
Washington Kirkland’deki Evergreen Hastanesi’nden Peter H. Forsham kandaki aşırı glikozun toksik olduğu görüşündedir. Forsham, aynı zamanda, diyabetiklerde bu aşırı glikozun vücuttaki çeşitli proteinlerin biyolojik etkililiğini azaltabileceğini söylemektedir. Örneğin; glikoz hemoglobini (kırmızı kan hücrelerinin demir içeren pigmenti) bağladığı zaman, hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesi azalır.
Diyabet körlük, böbrek yetmezliği, ampütasyon ve kalp hastalılarının ön önemli sebebidir. Diyabetin ve (hastalığın kontrolüne yönelik bir başarısızlıktan kaynaklanan) tıbbi komplikasyonlarının maliyeti, mevcut sağlık harcamalarının yaklaşık % 15’i oranında ve 100 milyar dolardır. Kaliforniya, San Francisco’dan Daniel Dunphy’e göre; "diyabet vakalarının yaklaşık % 95'i, diyet, beslenme ve bitkiler ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilir.” Çoğu durumda juvenil diyabet, genetik bir faktör olabilir iken yetişkinlerde başlayan diyabet yüksek stres, hatalı beslenme, obezite, bozulmuş sindirim ve aşırı çalışan pankreas gibi faktörlerin bir kombinasyonu nedeniyle ortaya çıkar.
Diyabet Çeşitleri
Diyabetin genel olarak iki çeşidi vardır: birincisi, insüline bağımlı juvenil diyabet (tip I), ikincisi insülinden bağımsız yetişkin başlangıçlı diyabet (tip II). Üçüncü bir çeşidi gebelikte gelişen diyabettir.
Tip I diyabetlerde, vücut yeteri kadar insülin üretemez. Bunun sonucu olarak glikoz kan akışında birikir ve idrara karışırken vücut resmen "aç kalır” çünkü hücrelerin işlevleri için gereken enerjiyi sağlayan glikoz hücrelere iletilemez. Tip I diyabetin semptomları arasında kilo kaybı ile beraber aşırı susuzluk, açlık, idrara çıkma, vücut suyunun azalması bulunur. İnsülin enjeksiyonları günümüzde Tip I diyabeti kontrol etmek için geleneksel tıpta kullanılan tek yöntemdir, ancak bir tedavi biçimi değildir. Enjeksiyonlar günlük olarak (bazen günde birkaç sefer, genellikle yemeklerden önce) uygulanmalı ve zamanlanmalıdır; böylece yemeklerden alınan şeker kan şekerini en yüksek seviyeye yükselttiği zaman insülinin etkisi tepe yapmış olur. Tip I diyabet genellikle çocuklukta başlar, fakat eğer pankreas yaralanma veya hastalıktan dolayı zarar gördüyse yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkabilir. Diyabet tanısı konan hastaların %5-%10’u tip I diyabet hastasıdır.
Tip II diyabet diyabet vakalarının büyük çoğunluğunu oluşturur ve kötü beslenme, obezitenin artması, hareketsiz yaşam tarzı ve daha uzun yaşayan insan sayısının artması yüzünden ABD’de salgın hastalıklar arasında hızla yayılmaktadır. Belirtileri, daha önce yazılan tip I diyabetin kilo kaybı dışındaki bütün belirtileri ile aynıdır. Tip II diyabette pankreas insülin üretmeye devam eder, fakat hücreler insüline dirençlidir ve bu yüzden yenilen besinden üretilen glikoz emilemez. Ayrıca vücudun hücreleri kandaki glikozun emilimi için insülini doğru bir şekilde kullanamıyor olabilir. Sık sık, tip II diyabet beslenmenin düzenlenmesi, egzersiz ve kilo kontrolüyle tedavi edilebilir. Daha fazla insülin üretmek için vücudu canlandırma amaçlı verilen oral ilaçlar kan şekeri seviyesi normal seviyelere gelip orada stabilize edilene kadar kullanılabilir. Tip II diyabette insülin seviyeleri beslenme düzensizliği ve egzersiz yapmama sonucu kontrol edilemeyince, insülin enjeksiyonları dengeyi sağlamak için geçici olarak gerekebilir. Beslenme ve kilo kontrol altına alındığı zaman, insülin iğnelerine artık ihtiyaç kalmamaktadır.
Her iki diyabet tipi de kontrol altına alınamadığı zaman kalp ve böbrek hastalıkları, damar tıkanıklıkları, yüksek tansiyon, inme, katarakt, retinanın kanaması, nöropati (sinir zedelenmesi), gastroparezi (gastrointestinal sistemde peristaltik hareket kaybı), kesik veya yaralarda kangrenli enfeksiyonlar (ayak ya da bacaklarda ampütasyona gidebilir), duyma ve görme kaybı, ve hatta ölüm gibi sonuçlara yol açabilir. Eğer kan şekeri seviyesi, normal seviyeye olabildiğince yaklaştırılırsa her iki diyabet tipinde de bu komplikasyonlardan kaçınmak kolaylaşır.
Üçüncü bir diyabet türü olan gebeliğe bağlı diyabet hamile kadınlarda görülmektedir ve geçici bir durumdur. Aşırı açlık, susuzluk ve idrara çıkma isteğiyle ile karakterize edilir. İyi huyludur ve çoğunlukla fark edilmez ancak tedavi edilmesi gereken önemli vakadır. Çünkü yükselen şeker seviyesi cenine zarar verebilir. Gebeliğe bağlı diyabet genellikle diyetle kontrol altına alınabilir ancak bazen insülin gerektirebilir. Diyet ve egzersiz genellikle iyi yönde etkili olur, hatta iyileşme sağlayabilir. Washington Kent’teki Tahoma Kliniği’nden M.D., Jonathan Wright, diyet ve besin takviyesiyle, özellikle de vitamin B takviyesiyle gebeliğe bağlı diyabetin tedavisinde başarılı olunduğunu belirtmektedir.