Enerji Tıbbı - Faydaları

Vücudun yaşam gücünü hedefleyen terapilerle insan sağlığının iyileştirilmesini amaçlar.

Enerji Tıbbı

Enerji tıbbı elektrik, manyetik ve elektromanyetik alanlar dahil vücudun yaşam gücündeki değişikliklerin insan sağlığını etkilediği ve sağaltımı (iyileşmeyi) teşvik edebileceği inancına dayanır. Enerji tıbbi dokunma terapilerini, hareket terapilerini, psikolojik sağaltımı, meditasyonu, manyetik alan terapisini, homeopatiyi, akupunkturu, ışık terapisini ve diğer yenilikçi sağaltım yöntemlerini içeren geniş bir terimdir. Bu çeşitli yaklaşımların ortak noktası sağlık ve sağaltıma dair enerji ile ilgili bir anlayış geliştirmeleridir. Bu terapiler hastanın iç ve dış enerjisini (aura veya vücudu saran diğer enerji alanları) ya da her ikisini etkileyebilir. Çoğu tek seferde birden çok kategoriye girer ve faydaları yalnızca yaşam gücündeki değişikliklere bağlı olmayabilir.

Enerji içeren dokunma terapileri arasında reiki, fiziksel vücuda dokunulmadan kurulan terapötik temas, watsu, kutupsallık terapisi, Ayurvedik masaj, sıfır dengeleme, refleksoloji, Jin Shin Jyutsu, Iomilomi, Breema vücut çalışması, Tayland masajı, şiatsu, amma, Chi Nei Tsang, Jin Shin Do, Shem ve Çin masajı ve akupresür bulunmaktadır. Bunlarla sınırlı olmamakla birlikte, enerji içeren hareket terapileri arasında qigong, t’ai chi chuan, aikido, karate ve yoga (yoganın birçok farklı biçimi vardır) bulunur. Ruhsal sağaltım arasında uzaktan sağaltım, dokunuş, meditasyon, seremoni, ritüeller ve diğer şamanik uygulamalar bulunur. Enerji tıbbının yöntemlerinden bazıları hafif, fiziksel dokunuşları içerirken diğerleri, uygulayan kişi ellerini birkaç santimetre uzakta tutarken vücudun etrafında biriken enerji ile çalışır. Bazı yöntemler uzaktan uygulanabilir, diğerleri ise karşılıklı bir katılım gerektirir ve aile ve arkadaşlarla birlikte uygulanabilir. Hareket yaklaşımları belirli bir hareketi veya nefes alıp verme sekansını öğrenmeyi ve uygulamayı şart koşar. Diğer terapiler mıknatısları, çeşitli ışınlara maruz kalmayı ya da iğneler ve ısıyla yapılan enerji uyarılarını kapsayabilir.

Enerji tıbbının seansının süresi ve maliyeti büyük oranda yönteme ve sağaltıcıya (terapiste) bağlıdır. Bazı yöntemler pahalıyken bazıları ücretsizdir veya makul bir bağış karşılığında sunulur. Bu yaklaşımlar ruhsatlı bir sağlık uzmanı tarafından uygulanmadıkça sigorta kapsamında değillerdir.
Dünya genelinde, bir yaşam gücü veya enerjisinin varlığına dair düşünce insanlar tarafından benimsenmektedir. Eski zamanlardan beri geleneksel kültürler, özel bir enerjinin tüm yaşama can verdiğine inanmışlardır. Bu enerji chi, prana, ruh, orgon, mana, eter, odyle, élan vital, biyokozmik enerji ve birçok başka adla bilinir.

"Yaşam gücü" veya "prana" terimine erken Ayurvedik referanslar M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanır. Batı’da daha M.Ö. 6. yüzyılda Pisagor, vücutta görünebilen yaşam enerjisini ya da pneuma’yı (ruhu) tasavvur etmişti. 100 yıl sonra, modern tıbbın babası Hipokrat, vücudun "Vis medicatrix naturae” de denilen, iyileşmeye yönelik doğal kapasitesini fark etmişti. Hekimlere, sağaltıcı yaşam gücünü yenilemek için hem hastanın içindeki hem de hastalar ve kozmos arasındaki engelleyici etkileri ortaya çıkarmalarını söylemişti. İyileşmenin kaynağı doktor değil tabiattı. 16. yüzyılda İsviçreli simyacı ve hekim Paraselsus ‘insanın içine ve çevresine parlayan bir küre gibi yayılan sağaltım enerjisi’ni bildirmişti. Bu enerjinin hastalıklara sebep olabildiğine, onları iyileştirebildiğine ve etkisini uzaktan da sürdürebildiğine inanıyordu. Ayrıca mıknatısların, gezegenlerin ve yıldızların bu enerjiyi etkileyebildiğini düşünüyordu. 

Çağdaş enerji tıbbının bazı teori ve uygulamalarında bu inançların yansımaları görülür. Ama Francis Bacon ve Fransız filozof ve matematikçi René Descartes tüm Batı tıbbı üzerinde çok daha büyük bir etkiye sahiptir. Bacon insanları ve dünyayı analiz etmek için mantık ve matematik kavramlarını kullandı. Bilimsel yasaların ‘tabiatla uyumlu olmaktan ziyade tabiata egemen olmak’ için kullanılması gerektiğine inanıyordu. Descartes ölçülebilir olan vücudun ve ölçülemez olan zihnin kesin olarak ayrı olduklarını öne sürmüştü. Vücut zihni etkileyebilirdi ama zihin vücudu etkileyemezdi. Bu fikirler insandaki hastalıkların fiziksel nedenlerinin araştırılmasını teşvik etti. Ayrıca zihnin fiziksel sağlığı etkileyebilme yetisinin de reddedilmesine yol açtı. Sonuç olarak hâkim olan bilim, ölçülemeyen veya nesnel olarak kanıtlanamayan herhangi bir fenomeni değersiz görür veya reddeder oldu. 17. yüzyıldan sonra Batı tıbbı öncelikli olarak hastalığın fiziksel unsurları üzerine odaklandı. Vücuttaki ölçülmesi zor etkileri araştıran bilim insanları sık sık göz ardı edildiler ya da alay konusu oldular. Sigmund Freud’un öğrencisi ve çalışma arkadaşı olan Avusturyalı psikiyatrist Wilhelm Reich ‘orgon’ enerjisi hakkındaki teorileri yüzünden hapse atıldı ve kitapları halkın önünde yakıldı. Ama görüşleri birçok beden-zihin yaklaşımını, özellikle de biyoenerjetiği etkiledi.

1990’larda, tıbba ve sağlığa ilişkin olarak yeni ortaya çıkan bilimsel bir paradigma ileri sürüldü. Biyofizikçi Beverly Rubik’e göre bu ortaya çıkan paradigma "Makineler ve mekanik düşünce çağında asla kabul edilip tanınmayan yaşamın yaratıcı, zeki, güçlendirici, akıllı ve dayanıklı özelliklerini konu alıyor. Canlı sistemler uyumluluklarını ve bütünlüklerini korumak için enerji harcayan, kendi kendini örgütleyen sistemlerdir. Sağaltım, nihai olarak kendi kendini sağaltma; içsel dinamik değişimlere veya dış zorluklara verilen doğal bir yanıttır.”

Bu yeni paradigma aynı zamanda şunu da iletir: "Vücuda - zihne uygulanan çok küçük veya belirsiz bir uyarıcının çok derin etkileri olabilir ve kişiyi iyileşme yoluna itebilir.”
1990 tarihinde, dünya genelinde sağaltıcılar üzerinde yapılan 131’den fazla kontrollü bilimsel çalışma ve incelemede, Dr. Daniel Benor, geniş yelpazede insan rahatsızlıkları için iyileştirmenin izlerini buldu. Bunlar arasında bağışıklık sistemi işleyişinde değişikliklerin yanı sıra cilt yaralarında sağaltımın, kan basıncının, miyopluğun, löseminin, anksiyetenin, astımın, bronşitin, epilepsinin, gerilim baş ağrısının, ense ve sırt ağrısının, ameliyat sonrası ağrının, öz güvenin, kalp hastalığının ve ilişkilerin iyileşmesi bulunuyor. Hastalar ayrıca kanser ve felç dahil çeşitli rahatsızlıkların doğal süreçte iyileşmesini bildirmişlerdir. Enerji sağaltımından doğan ruhsal uyanışlar veya yaşamın anlamına yönelik yeni yaklaşımlar veya yepyeni bir algı da oluşabilir.
Yapılan hazırlıkların boyutu ve çeşitleri değişir. Enerji tıbbının bazı türleri hiçbir hazırlık gerektirmezken kimi türleri birtakım hazırlıklar gerektirir. Bu hazırlıklar yoga ve diğer hareket terapileri için rahat kıyafetler giymekten, Çin masajı uygulamasından önce uygulayıcıyla bir saat süren tanıma amaçlı görüşmeye kadar çeşitlilik gösterir. Genelde kalp rahatsızlığı çeken, yakın tarihte ameliyat geçirmiş olan veya sırt problemleri olan kişiler hareket terapilerinden herhangi birine başvurmadan önce bir doktora danışmalıdır.
Belirli bir rahatsızlık veya hastalık için, enerji tıbbının yanı sıra ya da enerji tıbbı yerine başka tedavilere de ihtiyaç duyulabilir. Ayrıca fiziksel şiddet veya istismar yaşamış insanların fiziksel temas içeren terapilere güçlü reaksiyonları olabilir; bu kişilerin bu türden tedavi biçimlerine başlamadan önce bilgili bir danışmana başvurmaları tavsiye edilir.

Yan etkiler yaklaşıma bağlı olarak değişebilir. Özellikle düzenli fiziksel egzersize alışık olmayan kişilerin, vücut çalışması veya hareket seansından sonra biraz ağrı veya sertlik hissetmeleri normaldir. Bazı insanlar ışık terapisinden sonra baş ağrısı yaşayabilir. Son olarak bazı insanlar enerji terapilerinin acı veren his ve anılar uyandırdığını fark edebilirler.
Enerji tıbbı son 30 yıl boyunca marjinal bir araştırma alanı olmaktan çıkmış ve büyük ölçüde kabul görmeye başlamıştır. 1960’ların İnsan Potansiyeli hareketi ve 1970’lerin başlarındaki karşı-kültür, Doğu uygulamalarına ve inanç sistemlerine yönelik ilgiyi canlandırmış ve aynı dönemin feminist hareketi birçok kadının zihin/beden bağlantılarını keşfetmelerine ve Batı bilim ve tıbbının maskülen varsayımlarını ve değerlerini sorgulamalarına yol açmıştır. Son yıllarda tıp kurumlarına bağlı olan ulusal sağlık enstitülerinde alternatif tıp bürolarının finanse edilmesinden de anlaşıldığı gibi, enerji tıbbı alanındaki araştırmaların önü açılmıştır. Geleneksel tedaviye göre, alternatiflerin etkililiğini ölçmek üzere halihazırda tasarlanmış bir dizi klinik deney vardır. Enerji sağaltımının etkililiğini gösteren 300’ü aşkın çalışmaya rağmen, bulgular birçok bilim insanı tarafından hâlâ göz ardı edilmekte veya reddedilmektedir. Benor bu reddediş için birçok sebep sıralamaktadır; bu sebepler arasında sağaltıcıların bir laboratuvar ortamında güvenilirliği ve tutarlılığı olan sonuçlar üretememiş olması bulunmaktadır. Benor, "Sağaltımı olduğu şekliyle kabul etmenin zamanı gelmiştir. Tedavinin birden fazla faktörden etkilendiği görülür; aslında bu faktörler o kadar fazladır ki hepsi bir defadan fazla olmak üzere aynı kombinasyonda tekrarlanabilir. Sabit bir deney oluşturmak esasen imkânsızdır. İnsani sınırlarımızla yetinmeli ve çok sayıda deneme üzerinden ve olasılıklarla ölçülen, yaklaşık değerli sonuçlara razı olmalıyız. Özre gerek yok. Bunlar sağaltımın sınırları.’

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye