Üreme Sistemi

Üreme sistemini ve neden olabileceği sorunları tanıyalım.

Üreme Sistemi

Kadın ve erkek üreme sistemleri; bir çok alternatif pretisyen hekim tarafından, yeni yaşamlar üretmenin yanı sıra, kişinin genel sağlığı ve uzun ömürlülüğünün bir göstergesi olarak da değerlendirilmektedir. Sağlıklı üreme organlarına sahip kadınlar ve erkekler genelde sağlıklı olma eğilimindedirler ve ortalama yaşam ömürleri boyunca sağlıklı cinsel ilişkiler yaşamış kadın ve erkekler yaşlandıklarında daha az genel sağlık problem yaşamaktadırlar. 

Kadın Üreme Sistemi
Yaşamı boyunca bir kadının üreme sistemi aylık döngüler ve bu döngülerin menapozla birlikte sona ermesi şeklinde ritmik bir değişim paterni izlemektedir. Her bir fazın problemleri, karekteristiği ve ihtiyaçlarını tanıyan bir kadın; yaşam tarzı ve sağlık konusunda bilinçli seçimler yapabilir. 
Kadın üreme organları - uterus (rahim), iki adet over (uterusa Fallop tüpü ile bağlanan), serviks, vajina ve klitoris - menstrüasyonun başladığı ve genç kızlıktan kadınlığa geçildiği ergenlik çağında olgunlaşır. Erkek üreme sistemine benzer şekilde, menstrual döngü sırasında overler tarafından üretilen cinsiyet hormonları (östrojen, progesteron ve az miktarda testosteron) tarafından aktive edilir ve denetim altında tutulur. 

Bir kadın hayatı boyunca ortalama 400-500 kez regl olmaktadır. Menstrüasyonla ilgili çok sayıda yanlış fikir olmasına rağmen, çok sık tekrarlananlar gerçekler olarak düşünülmektedir. En çok dikkat çeken varsayım ortalama menstrual döngünün ayın döngülerine parallel olarak 28 günde bir olduğudur. Kadınların bedenlerinde gözlemlenebilir bir ritim varsa, aslında menstrual döngü normal olarak düşünülebilen geniş bir yelpazeye sahiptir. Ayrıca, iki ya da üç kuşak önce kadınlar 15-16 yaşlarında regl olmaya başlarken, bugün ergenlik 12-13 yaşlarında başlamaktadır. 
Aylık menstrual döngü hipotalamus, hipofiz bezi ve overler arasındaki karşılıklı koordine hormonal etkileşimin sonucudur. Her ay döngünün başında overde gelişen 10-20 yumurta tarafından östrojen salınır. Östrojen, yeni bir hayat oluşturma gayesiyle, kan damalarları, bezler ve hücreler ile uterus hattının (endometrium) kalınlığını tetikler. Ayrıca, spermlerin servikal açıktan geçişini kolaylaştıran servikal sıvının üretilmesine neden olur ve spermlerin hayatta kalma şansını artırır. Olgun yumurta overden ayrıldığında, fallop tüpünde döllenebilir. 

Bundan sonra, östrojen üretimi azalır ve progesteron üretimi artar. Bu ikinci hormon sperm ya da bakterilerin servikse girişini engellemek için kalın bir mukus tıkacı oluşturur ve spermin yumurtayı dölleyeceğini düşünerek (gebe kalma) besin ve kan açısından zengin olduğu aşamada endometriumu korur. Eğer gebelik meydana gelmezse, tüm hormon seviyeleri düşer ve endometriyal tabakanın bir kısmı serbestleşir ya da "dağılır”. Bu ise menstrüasyon olarak adlandırılır. Daha sonra döngü tekrarlanır. Döllenme meydana gelirse, progesteron salgılanması artmaya devam eder ve yaklaşık üç aylık gebelik olup plasenta progesteron ve diğer hormonların salgılanması işlevini devralana kadar gebelik ve rahim hattını korur. 
Menstrüel döngüsünün bilincinde olan bir kadın buna bağlı olarak günlük programını daha iyi yapar. Aylık döngü genel sağlığın korunmasında bir rehber olarak da kullanılabilir, çünkü  mevcut araştırmalar bir kadının bağışıklık sisteminin ovulasyon öncesi zirveye ulaştığına ve daha sonra düşmeye başladığına işaret etmektedir. Buna ek olarak; Oregon, Corvallis’te sertifikalı fertilite eğitmeni  olan Suzannah Doyle, aşılanma, ameliyat ve reçeteli ilaçların ovulasyon öncesi kullanıldığında zararlı yan etkilere sahip olduğunu gösteren araştırmalara dikkat çekmektedir. Doyle, "Gelecekte, bir kadının kendi gözlemlediği fertilite işaretleri doktorların hastaları için kesin olarak uygun ilaç dozajını ayarlamalarını mümkün kılacaktır” demektedir. "Fertilite işaretleri zaten bazı sağlık mensupları tarafından ameliyatlar, ilaç tedavileri ve PAP smear ve diyafram ayarı gibi işlemlerin etkinlik ve hassasiyetini arttırmak için kullanılmaktadır.”

Hayatın gidişatı süresince bir kadın için eninde sonunda menstrüasyon sona erecek ve menapoza girecektir. Bu genellikle 48 ve 52 yaşları arasında meydana gelir, ancak bazı kadınlar için ellilerinin ortalarına kadar devam ederken bazıları içinse otuzlarının sonlarından daha erken sona erebilir.    

Şimdiki kadınlar daha sağlıklı olduklarından menapoz artık yaşlanmanın başladığına işaret etmemekte ve kadınlar menapoz sonrası yetişkin hayatılarının üçte birini yaşamayı beklemektedirler. 

Overler östrojen üretimine son verdiğinde menapoz başlamaktadır. Perimenapoz genellikle menapozdan önceki 5-10 yıllık dönem olarak düşünülmektedir.(yaklaşık 35 ve 50 yaş arası). Overler yumurta rezervlerinin sonuna geldiğinden dolayı birkaç yıl boyunca ovulasyonun olmadığı düzensiz döngüler olarak karekterize edilmektedir. Yumurta olmadığında, progesteron artık üretilmez, bu nedenle perimenapoz sıklıkla östrojenin baskın olması, ödemden kaynaklanan yan etkiler, kilo alma ve fibrokistik meme, meme kanseri, fibroidler ya da endometrial kanser açısından değişken bir ruh hali ile karekterize edilir 

Ancak menapozun başlaması östrojen seviyesinin sıfıra düşeceği anlamına gelmemektedir. Bir kısım östrojen yağ hücrelerinde, overleri çevreleyen destek dokuda ve adrenal bezler tarafından üretilen prekürsörleri kullanan bağırsak yolunda üretilmeye devam eder. Menapoz sonrası kilo alma vücudun bu durumu avantaja çevirme girişimi olabilir. Östrojen vücutta diğer kimyasal yolaklar yoluyla da yapılabilmektedir. 30 Bu, bir çok doğal tedavi tarafından etkinliği kanıtlanmış olan bir östrojen rezervidir. 

Premenstrüal sendrom (PMS) ve menapoz problemlerine (ateş baskası, vajen kuruluğu) ek olarak, kadın üreme sistemi ile ilgili yaygın diğer bazı şikayletler hormonal dengesizlik, infertilite ve gebelikle ilgili diğer sorunlar, aşırı kanama ya da regl olmama (menoraji ve amenore), dismenore (menstrual kramplar), idrar kesesi enfeksiyonları (sistit), endometriosis, rahim urları, over kistleri ile serviks ya da over kanserlerini kapsamaktadır. Bunların çoğu genellikle kronik olduğundan, alternatif tıp bunların girişimsel olmayan şekilde tedavi edilmesinde geleneksel tıp’a kıyasla genellikle daha etkilidir.

Erkek Üreme Sistemi
Erkek üreme sistemi penis, er bezi (testisler), epididim (testislerin arkasında uzanan spermin depolandığı tüp), prostat bezi, üretra, vas deferens (testisleri urethraya basğlayan tüp), seminal veziküller (semenin bir kısmını oluşturan yoğun sıvıyı salgılar) ve idrar kesesinden oluşmaktadır. Erkek üreme sisteminin birincil fonksiyonu erkek cinsiyet hormonu olan testosteron’u üretmek ve ayrıca sperm üretmek ve depolamaktır. 

Penis; süngerimsi doku, sinir ağı ve kan damarlarından oluşmaktadır. Erkek cinsel olarak uyarıldığında, süngerimsi doku kanla beslenir ve bunun sonucunda ereksiyon oluşur. Uyarılma fiziksel ya da psikolojik (cinsel düşünceler, gündüz düşü ya da fanteziler) faktörlerden ya da bu ikisinin bir kombinasyonundan kaynaklanabilir. Skrotum tarafından desteklenen testisler, içinde günlük olarak milyonlarca sperm üreten yüzlerce tübülden oluşmaktadır. Testosteron da testislerde üretilmekte ve vücut kılı, ses ve bir kişinin erkek tipi kellik yaşayıp yaşamayacağı  gibi erkek karekteristiklerini etkilemektedir. Testosteron seviyesi yağların erkek vücudundaki dağılımını da etkilemektedir. 
Sperm; üretildiği ve depolandığı yer olan epididim tarafından testislerden toplanır. Ejakülasyonun hemen öncesi sperm, mesane tabanına doğru, vas deferansa seyahat etmek üzere epididimden çıkar. Burada, prostat bezi tarafından üretilen salgılarla karışır. Uyarılma devam ettiğinde, prostat ve seminal vezikül kasılmaları spermin prostat sıvısı ve seminal sıvı ile karışmasına neden olur ve üretraya girer. Uretra dolduğunda ise uyarılma penisin erektil dokusunun ritmik kasılmalarına neden olur ve sonuç olarak orgazm ve ejakülasyon gerçekleşir. 

Erkek orta yaşa geldiğinde androjenler olarak bilinen erkeklik hormonlarının seviyesi azalır ve denge bozulur. Bu durumda ise, yorgunluk, daha az direnç ve kas gücü, libido kaybı, kilo alma (özellikle karın çevresi) ve iktidarsızlığı da kapsayan çeşitli semptomların dışa vurumu başlar. Bu tip semptomlar hekimler arasında gittikçe artan bir şekilde kabul gören bir tanı olan, "erkek menapozu” olarak da bilinen andropoz belirtileridir. California, San Francisco’dan Dr. Gary S. Ross’a göre, andropoz belirtileri çok daha erken görülmeye başlamasına rağmen genellikle zamanla, erkek ellilerine geldiğinde farkedilir. 

Tüm bu belirtiler, hem seviyeleri hem de bir diğerine göre oranı açısından, bir erkeğin hormonlarının değişken bir aşamada olduğunun, orta yaş yapılanması ve yeni bir hayata yelken açmanın işaretleridir.

Hormon seviyelerinin azalması ve bununla birlikte gelişen ve bundan kaynaklanan semptomlar kaçınılmaz değildir, ancak, doğal hormon replasman tedavisi ve glandüler ekstrat kullanımını kapsayan bir takım alternatif tedaviler ile yavaşlatılabilir ya da tersine çevrilebilir. Diğer önemli yaklaşımlar (sıklıkla birlikte kullanılır) düzgün beslenme, ek besin desteği, detoksifikasyon, egzersiz, bitki tedavisi ve homeopati’yi kapsamaktadır. Dr. Ross, "Günümüz erkekleri çok aktif ve kendini bırakmak, şişmanlamak ve yaşlanmak yerine en iyi şekilde kalmayı istiyorlar” demektedir. "Aynı tempoda devam etmek istiyorlar ve erkek menapozunun belirtileri ortaya çıkmaya başladığında sorunu çözme yönünde proaktif bir tutum içindeler”. Dr. Ross ve diğer alternatif hekimler tarafından geliştirilen kapsamlı tedavi yaklaşımları sayesinde bunu gerçekleştirmekteki başarı günden güne mümkün olduğunca artmaktadır. 

Prostat Bezinin Sağlıkla Olan İlişkisi
Prostat bezi mesanenin tabanında uzanmaktadır, üretra ile çevrelenmiştir ve bir onstan daha az bir ağırlığa sahiptir. Ceviz büyüklüğündedir; sınırları rektum, mesane, kasık kemiği ve pelvik kasları ile belirlenmiştir. Amacı sperm hücrelerinin fonksiyonel özelliklerini zenginleştiren ya da koruyan maddelerin salınmasını ve sperm hücreleri için bir sıvı destek sistemi sağlamaktır. Spermlerin fertilitesi ve dağıtılmasını zangileştirmek için ejakülasyon sırasında ince, sütlü alkalin bir sıvı salınması suretiyle bunu gerçekleştirir. Buna ek olarak, prostat; enfeksiyon ve hastalıklara karşı ürogenital sistemin ilk savunma hattı olarak da görev almaktadır. 

Prostat sıvısı; çinko (erkek vücudunda, prostat bu mineralin en yüksek konsantrasyonuna sahiptir ve çinko büyük ölçüde prostatın enfeksiyon ve hastalıklara karşı olan savunma yeteneğinden sorumludur.), sitrik asit, potasyum, fruktoz, prostaglandinler, proteolitik enzimler, prostate özgü antijen (PSA) ve asit fosfataz’dan oluşmaktadır. Bu son iki maddenin seviyesi arttığında prostat kanserinin işaret eden indikatörler olarak düşünülmektedir. 

Prostatla ilgili olan daha yaygın görülen problemlerin bazıları benign protatik hipertropi (BPH), prostatit ve prostat kanseridir. Bu durumların tamamı yaşlanma süreçlerinden büyük oranda etkilenir ve hızlandırılır ve bu nedenle de özellikle orta yaşını süren ya da daha yaşlı olan erkeklerde düzenli olarak izlenmesi gerekmektedir.

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye