Disbiyoz - Belirtileri

Bağırsaktaki mikrobiyal organizmalar ile kişi arasındaki ekolojik dengesizlik sonucunda gelişen bir rahatsızlıktır.

Disbiyoz

Disbiyoz genellikle bağırsaklardaki mikrobiyal organizmalar ve bunları taşıyan kişi arasındaki kompleks ekolojik denge bozulduğunda ortaya çıkan bir gastro-intestinal sistem rahatsızlığıdır. Louis Pasteur’un (1822-1895) meslektaşı olan Rus bilim adamı ve Nobel ödülü sahibi Elie Metchniko (Llya Llyich Metchniko, 1845–1916), bu terimi 20. yüzyılın başlarında bağırsak florasının sağlıklı sembiyozunun insan ve gastro-intestinal bakteriler arasında zararlı bir ilişki meydana getirecek şekilde bozulmasını belirtmek üzere tasarlamıştı. Daha sonra araştırmacılar böylesi bulaşıcı-olmayan mikrobiyal bir büyümenin vücudun herhangi bir yerinde, deri yüzeyinde ya da dış çevrede oluşabileceği tespitinde bulundular.

Pek çok yayını bulunan ve Journal of the Council on Nutrition of the American Chiropractic Association dergisinde yazan kiropat ve natüropat Alex Vasquez ise disbiyozi "bulaşıcı olmayan, karşıt biçimde konak insanı etkileyen  konak-mikoorganizma etkileşim ilişkisi” gibi daha geniş bir anlamda kullanmış, disbiyozi bulunduğu bölgeye bağlı olarak alt türlere ayırmıştır. Bunlar "gastrointestinal, oral, sinüs, genitoüriner, dermatolojik ya da çevresel”dir. Vasquez’e göre, genel olarak multifokal disbiyozda karşıt fizyolojik ve klinik sonuçlar "birbirine eklemli ve karşılıklı etkileşimlidir.”

Her ne kadar laboratuar ortamında, bağırsak mikroorganizmaların kültürünü almak ve çok çeşitli tek hücreli, bakteri ve mantar türlerini ayrıştırmak ve saymak zor olsa da bu yöntemleri kullanarak araştırmacılar 500 farklı türü saptamayı başarmıştır. Buna karşın, sonraki dönemlerde DNA sekans bazlı teknolojilerinde görülen gelişmeler, kültürün önceden ekilmesine ihtiyaç duyulmadan genetik bir analizin yapılmasına olanak sağlamıştır. Metagenomiks olarak bilinen bu işlem, gastro-intestinal sistemin ayrıntılı bir ekolojik analizini sunar. 2008 yılında Current Opinion in Gastroenterology adlı dergide yazan araştırmacılar Daniel N. Frank ve Norman R. Pace kolektif gastroinsetnital mikroorganizmaları içine alan 40 binden fazla bakteri türü olabileceğini rapor etmiştir.

2004 yılında disbiyoz üzerine bilimsel bir yayında eleştiri yazısı kaleme alan araştırmacılar Jason A. Hawrelak ve Stephen P. Meyers bağırsak mikroflorasının vitaminlerin sentezi, bağışıklık sisteminin uyarılması, besinlerin sindirim ve emilimi, ilaç ve bitki bileşenlerinin metabolize edilmesi ve gastrointestinal sistemin fonksiyon ve motilitesinin düzenlenmesini kapsadığını belirtmişlerdir. Mikroflora aynı zamanda patojenleri sınırlandırmakta ve kısa zincirli yağ asitleri ve poliaminlerin üretimine yardımcı olmaktadır. Sağlıklı bir insan mikroflorasının önemli kısmını oluşturan laktobasil ve bifidobakteriler üreten yararlı lactikasitler kalsiyum, bakır, demir, magnezyum ve manganez gibi minerallerin biyoyararlanım ve emiliminin artırılmasını sağlamaktadır.

Araştırmacılar disbiyozin, irritabl bağırsak sendromu (IBS), iltihaplı bağırsak hastalığı (IBH), otoimmün bozukluklar, romatoid artrit gibi kronik ve dejeneratif hastalıklara ve ankilozan spondilit, atopik egzamaya, ruhsal ve duygusal bozukluklara katkıda bulunan bir faktör olduğunda hemfikirdir. İntestinal sistemdeki toksinleri bertaraf etmenin sağlığın devamı için hayati bir unsur olduğu düşüncesi 5 bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Ayurvedik tıpta, bağırsak toksinleri bütün hastalıkların kökeni olarak görülür.

Gastro-intestinal sistemde varolan, zararsız bir ilişki içinde bulunan ortaklaşmacı bakteriler hem nitelik hem de nicelik olarak farklıdır. Bu bakteriler bağışık sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır ve bir ön-cephe savunması oluştururlar. Vücudun bağışıklık hücrelerinin (lenfositlerin) yüzde 80 kadarı bağırsak çeperlerinde bulunur ve sistemi bağırsağın içinde bulunan toksin, bakteri, virüs ve alerjenlerden korumak üzere burada konumlanmışlardır.
Disbiyozun yaygın belirtileri arasında karın krampları ve şişkinlikleri, kronik yorgunluk, besin alerjileri ve intoleransı, su tutulumu, baş ağrıları, kulak çınlaması, baş dönmesi, zihinsel karmaşa, kilo kaybı, ishal ve kabızlık, gaz sancısı ve irritable bağırsak sendromu (IBS) gibi gastro-intestinal rahatsızlıklar yer alır.

Otizm ve dikkat dağınıklığı hiperaktivite bozukluğu (DDHB) gibi ciddi durumların gastro-intestinal maya, candidanın (Candida albicans) aşırı gelişimi ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir.

Doktor Marcelle Pick’e göre, Birleşik Devletler’deki kadınlar, erkeklere kıyasla iki üç kat daha fazla tıbbi yardım için sağlık kuruluşlarına başvurmaktadır. Bazı araştırmalar östrojen ve progesteron hormonlarının sindirimi etkileyebildiğini düşündürmektedir. Bu yumurtalık hormonlarında görülen bir azalma gastro-intestinal sıkıntı belirtilerine sıkı sıkıya bağlıdır.

Leo Galland ve Stephen Barrie’ye göre bağırsak disbiyozun dört türü bulunmaktadır. Bu türler şunlardır: bozulma, yoksunlaşma, fermentasyon ve duyarlılaşma. Araştırmacılar disbiyozun bu türlerinin gelişimine katkıda bulunan çok çeşitli faktörler saptamıştır:
  • Uzun süreli ve tekrarlayan antibiyotik kullanımı
  • Yağ, hayvansal protein açısından yüksek, lif bakımından düşük diyetler
  • Psikolojik ve fiziksel stres
  • Bağışıklık sistemi fonksiyon bozukluğu
  • İşlenmiş gıdalar, rafine şeker ve besin katkı maddeleri
  • Oral yolla alınan doğum kontrol hapları
  • Farmasötik ağrı ilaçlarının uzun süreli kullanımı
  • Gastrik hidroklorik asidin geriatrik eksikliği

Teşhis
Disbiyoz için teşhis kriterlerini belirleyen yeterince bilimsel literatür bulunmamasına karşın bazı doktorlar bağırsak mikrobiyolojisi, pH ve kısa zincirli yağ asitlerine dayalı disbiyoz risk indeksini saptamak üzere kapsamlı bir teşhissel dışkı analizi (CDSA) önermektedir. İnsan gastrointestinal sistemindeki mikrobiyota ile ilgili çalışmaların çoğu dışkı örnekleri kullanır ancak bu örnekler araştırmacılara göre gastro-intestinal sistemin tamamındaki mikro floranın doğru biçimde saptanmasında yeterli olmamaktadır. İntestinal disbiyoza özgü belli davranışların saptanabilmesi için daha kesin teşhissel araçlara ihtiyaç duyulabilir. Bu tespitler geliştirilebilen ve etkili bir tedavi planı için hayati önem taşır.
Diyetsel ve Besinsel Terapiler
İlk ve en önemli tedavi diyetteki değişikliktir. Sağlıksız bakterileri besleyen gıdaları bertaraf etmeye özen gösterilmelidir. Basit şekerleri ve rafine karbonhidratları dışarıda bırakan, meyve ve nişastalı sebzeler açısından düşük bir diyet, maya oluşumunu kontrol altında tutar ve fermantasyon sonucu oluşan toksinlerin bertaraf edilmesini sağlar. Sonuçların kalıcı olmasını sağlamak için de, disbiyoz belirtilerinde çok daha önce azalma görülse bile diyete bir yıl boyunca bağlı kalınmalıdır.

Dizbiyoza bakterilerin ve/veya mayanın neden olduğunun saptanması durumunda, Lactobacillus ve Bifidobacterium gibi probiyotik organizmalarla yapılacak takviye çok yerinde olacaktır. Bu bakteriler için en iyi besin kaynakları, içinde canlı kültür bulunan organik yoğurt ve kefirdir. Bazı ek besin kaynakları ise sarımsak, soğan, kuşkonmaz, enginar, hindiba, tahıl, arpa ve çavdar, miso, tempeh, tamari, salamura edilmiş daikon ve lahana turşusudur.

Probiyotikler aynı zamanda kapsül biçiminde piyasada mevcuttur. Probiyotikler yararlı bakterilerin gelişimini ve/veya etkinliğini arttıran, sindirilemez besin bileşenleridir. Bunlar arasında fruktooligosakkaritler (FOS), inülin ve galaktooligosakkaritler yer alır.

Bitkisel Tedaviler
Önerilen bazı bitkisel tedaviler arasında şunlar yer alır:
  • Greyfurt (Citrus racemosa) kabuğunun iç kısmı ve tohumundan elde edilen bir ekstrekt, tek hücreliler, bakteriler, mayalar ve bazı virüslere karşı etkili geniş spektrumlu doğal bir antibiyotik işlevi görür.
  • Suda çözünebilen polisakkarit arabinogalaktan içeren Batı melezinin (Larix occidentalis) ekstrekti bağışıklık artırıcı özelliklere sahiptir.
  • Arabinogalaktanlar aynı zamanda ekinezya (Echinacea purpurea) ve zerdeçalın (Curcuma longa) da dahil olduğu başka bitkilerde de bulunur.
  • Çalışmalar berberin içeren altınmühür (Hydrastis canadensis) ve çalı üzümü (Berberis vulgaris) gibi bitkilerin bakteriyel, viral, mantarların ve parazitlerin neden olduğu enfeksiyonlarla alkoloid berberin yoluyla savaştığını göstermiştir.
  • Maya ve bakteri kolonileri barındıran fermente edilmiş bir içecek olan Kamboçya (Fungus japonicus) çayı bağırsak florasındaki dengesizliğin giderilmesine yardımcı olur.
  • Vitamin ve mineral takviyeleri disbiyoza katkıda bulunan faktörler olabilecek kötü emilim, kötü sindirim ve hipermetabolizmanın etkilerine karşı konulmasını sağlayabilirler.
  • Süreli salınım yapan keklik otu (oregano) kapsülleri ve sarı kantarondan (Hypericum perforatum) elde edilen hiperforin ekstrekti, mür (Commiphora molmol) ve kekik, karanfil ve anason da yardımcı bitkiler arasındadır.
Disbiyoza karşı alınacak önlemler yaşam tarzında fiziksel ve zihinsel stresi azaltan değişimler, sağlıklı bir diyetin benimsenmesi, periyodik perhiz, fiziksel egzersiz, vitamin ve mineral takviyeleri, genel sağlığı ve sıhhati maksimize eden geleneksel ve doğal terapileri içeren bedensel arınmayı kapsar.

Yorumlar

© 2013 alternatifterapi.com Tüm hakları saklıdır.

Eleman Türkiye