Diyabet vakalarının yaklaşık %5’i çocukluk çağında aniden başlar. 5 yaşında olan Billy, Kaliforniya, San Francisco’dan Daniel Dunphy’ye getirildiğinde kendisine akut juvenil diyabet tanısı konulmuş. Kan şekeri düzeyi (70-120 arasındaki normal değerlerin aksine) 700 olmuştu. Bu tanı konulana kadar zaten birkaç kez hastaneye kaldırılmıştı.
Sağlık geçmişi diyabetin nedenlerini ortaya çıkardı. Annesi Billy’yi doğurduğunda mantar enfeksiyonu vardı, bu da demek oluyor ki Billy bir mantar enfeksiyonu ile doğdu. Annesinin sütünü içtiği zaman kandidiyazis Billy’nin bağırsaklarına ve kanına yerleşmişti. Billy daha 6 aylıkken, kulak enfeksiyonu olduğu için dört ay boyunca antibiyotik aldı. O zamandan beri, periyodik olarak alerji belirtileri, döküntü, ve sinüs ve kulak sorunları yaşıyordu. 3 yaşındayken Billy'nin sıklıkla diyabet erken belirtileri olarak tanımlanan aşırı susama ve sık idrara çıkma problemleri başladı.
Bu süre boyunca, Billy her gün 6-7 bardak meyve suyu içiyordu. Canı şeker istiyordu ve bu meyve sularının içindeki şeker onun mantar enfeksiyonunu besliyor ve onu hiperaktif yapıyordu. Antibiyotikler enfeksiyonun atılmasına yardımcı olmak yerine onu besliyordu. Dunphy şöyle demiştir: "Bu üç faktör -kandidiyazis, kulak enfeksiyonları, antibiyotik- kombinasyonu pankreasını yormuş ve hastayı diyabetik krize sokmuştur.” Yakın ailesinde hiç diyabet hastası olmamasına rağmen Billy’de zayıf bir pankreasa bir genetik yatkınlık olabilir.
Billy'nin insülin dozları o kadar yüksekti ki (günlük 30 adet alıyordu) sinirli oluyordu, kalp çarpıntıları artıyordu ve çok terliyordu. Yüksek insülin dozları onu her gün bir hipoglisemik (kan şekeri düşüklüğü) komanın eşiğine getiriyordu. Bu yüzden her gün onun kan şekeri insülinden önce çok yüksekken insülinden sonra çok düşüyordu. Annesi çıldırıyordu; bu arada, doktoru sallantılı olan şekerini yönetmek için insülinle elinden geleni çalışıyordu.
Dunphy, Billy’ye her gün bir dilim elma veya bir kase çilek dışında tüm meyve, meyve suları ve süt ürünlerini yasaklayan insülin düzenleyici bir diyet hazırladı. Diyeti kompleks karbonhidratlar ile şekerler yerine protein, sebze ve tam tahıllardan oluşuyordu. Büyük öğünler yerine sık sık küçük öğünler yiyiyordu.
Daha sonra Dunphy, (günde iki kez 7.5 mg) vanadil sülfat ve (günde üç kez 200 mcg) krom pikolinat verdi. Krom insülinin hücresel aktivitesini ve sorunsuz işlemesi için gerekli enzimatik süreçleri artırır; krom da pankreasta yüksek yoğunluklarda bulunur ve bir şeker regülatörü olarak kabul edilir. Eser element vanadyumun takviye formu olan Vanadil insülini taklit eden faaliyetler gösterebilir. Billy'nin aylarca her iki takviyeyi de alması gerekti. Ayrıca Dunphy, Billy’ye mantar enfeksiyonu için (Candida) bir homeopatik ilaç (Candida 6C, en az iki ay boyunca günde üç kez) verdi. Buna ek olarak, "dost" bakteri ile bağırsaklarını güçlendirmek için ona nötrofil lökositli süt ve Bifidobakteriyum bifidum verdi ve bağırsak ve karaciğer-temizleyici bir program uyguladı.
Billy'nin kan şekeri düzeyleri, günlük insülininin azaldığı dikkatli ve çok yavaş bir şekilde takip edildi. Üç gün içinde, insülin alımı %50 azaldı ve bir hafta içinde artık hiç insülin almıyordu. Kan şekeri 200’ün üstüne çıkmadığı sürece ona hiç insülin verilmemesi konusunda annesi bilgilendirildi. Bu ilk üç ayda, sadece bir kez, Billy biraz meyve suyu içtiği zaman oldu.
Programa başladıktan üç ay sonra, Billy güçlü olduğunda ve diyabeti kontrol altındayken Dunphy, homeopatik bir ilaç olan diphtherinum 200C’den tek bir doz reçete etti; çünkü Billy'nin babası difteriden muzdaripti, Billy'nin sisteminde bu hastalığın bir izi ya da enerji kalıntısı vardı. Son üç yıl içinde, Billy dikkatli diyet artı ek bir program uyguladı. Kan şekeri nadiren 200'ün üzerine çıktığında insülini küçük bir doda kullandı. Bu vaka, diyet, homeopati ve beslenme takviyelerini kullanarak çocukluk çağı diyabetini yönetmenin ve tersine çevirmenin mümkün olduğunu göstermektedir. Ancak hastalığı yönetmen uzun vadeli bir plan gerektirir.