Karbonhidratlar tüketildiğinde kan dolaşımına girecek olan glikoza dönüştürülür ve tüm vücuda dağıtılır. Aynı zamanda şekerin vücut hücreleri tarafından emiliminin nasıl gerçekleşeceğini düzenleyen kimyasal madde kombinasyonu karaciğer, pankreas, böbreküstü bezlerinden salgılanır. Bu kimyasal düzenleyiciler arasında insülin, glukagon, epinefrin (adrenalin) ve noradrenalin bulunur. Yenilen karbonhidrat miktarı hiçbir zaman birbiriyle aynı olmadığından, karbonhidratların sindiriminin ardından salgılanan bu düzenleyici karışım da hiçbir zaman aynı olmaz.
Düzenleyiciler arasındaki etkileşim komplekstir. Düzenleyicilerin herhangi birinin etkinliğindeki anomali vücudun glikoz emilimini azaltabilir veya artırabilir. Karbonhidratları parçalayan amilaz ve laktaz gibi sindirim enzimleri düzgün çalışmıyor olabilir. Bu anomaliler hiperglisemi veya hipoglisemi üretebilir ve kandaki glikoz seviyesi ölçüldüğünde tespit edilebilir.
Hücrelerin bu düzenleyicilere karşı duyarlılığı pek çok yönden değişiklik gösterebilir. Kişinin stres düzeyi, egzersiz biçimi, ilerleyen yaşı ve beslenme alışkanlıkları zaman içinde hücresel duyarlılığı etkiler. Örneğin sürekli olarak karbonhidrat açısından zengin bir diyetle beslenmek, zaman içinde insülin gereksinimi artırır. Bu nihayetinde, düzenleyici kimyasalların etkilerine karşı hücreleri daha az alıcı hale getirerek hücrelerin glikoz intoleransına yol açabilir.
Diyet hem hipoglisemiyi üreten önemli bir faktör, hem de onu kontrol etmek için kullanılan birincil yöntemdir. Batı kültürlerine özgü diyetler, daha kolay şekere dönüştürülebilen tatlandırıcılar gibi fazla rafine karbonhidratlar içerir. Dünyanın yoksul bölgelerindeki tipik bir diyet bile yüksek düzeyde karbonhidrat içerir. Daha az süt ürünü ve et yenilmekte, tahıl, sebze ve meyve tüketilmektedir. Ancak bu kültürlerdeki insanlar daha küçük öğünler yediğinden, daha kompleks karbonhidratlar tükettiğinden ve bu karbonhidratlar genellikle fiziksel çaba yoluyla daha verimli kullanılabildiğinden bu diyet yine de dengelidir.
Teşhis
- İlaca Bağlı Hipoglisemi: Diyabet tanısı konulduktan sonra, hasta glukometre olarak adlandırılan taşınabilir bir makine ile kendi kan şeker seviyesini takip eder. Şeker hastası makinenin okuyabileceği bir test şeridi üzerinde küçük bir kan örneği yerleştirir. Test, kan şekeri seviyesinin çok düşük olduğunu ortaya çıkarırsa, şeker hastası ilave bir karbonhidrat yiyerek ya da içerek bunu düzeltebilir.
- Reaktif Hipoglisemi: Reaktif hipoglisemi, sadece bir doktor tarafından teşhis edilebilir. Hasta uygun bir diyete geçtikten sonra belirtiler genellikle iyileşir. Belirtileri yaşayan insanların çoğunda kan şekeri testleri normal çıkarak, pek çok doktorun reaktif hipoglisemi vakalarının oldukça nadir olduğunu düşünmesine yol açmaktadır. Bazı doktorlar, hipoglisemik belirtileri olan kişilerin, vücudun yemek sonrasında normal olarak salgıladığı adrenalin hormonuna karşı hassas olabileceğini, ya da aslında başka bir fiziksel veya zihinsel sorundan muzdarip olduğunu düşünür. Bazı doktorlar ise, reaktif hipogliseminin aslında birkaç yıl sonra ortaya çıkan erken başlangıçlı diyabet olduğuna inanır. Reaktif hipogliseminin nedeni hakkındaki anlaşmazlıklar devam etmektedir.Yine de 10-20 yıl öncesine göre günümüzde daha sık reaktif hipoglisemi tanısı konulmaktadır.
Hipoglisemiyi teşhis etmek için genişletilmiş oral glikoz tolerans testi yaygın olarak kullanılır. Bir gecelik perhizin ardından, konsantre glikoz solüsyonu içilir ve 5-6 saat için saat başı kan örnekleri alınır. Bu test, diyabetin erken tespitinde yararlı olmayı sürdürse de, kronik reaktif hipoglisemi tanısında için artık yararlı bulunmamaktadır. Çünkü test aslında normal glikoz ölçümü olan kişilerde hipoglisemik belirtileri tetikleyebilir. Bazı doktorlar artık kan şekerinin hipoglisemik belirtiler yaşandığında gerçek zamanlı olarak test edilmesini önerir.